Bu yazı; filmi izlememiş olanların, filmi sağlıklı bir şekilde izlemelerini engelleyebilecek bilgiler içerebilir.
Alman yönetmen Dennis Gansel'in "Die welle/Tehlikeli Oyun" (2008) adlı filmi Yeni Alman sineması diye kodlanan ve beğenilmiş olan filmlerden biri. Tıpkı Yeni Alman sineması diye kodlanan başka bir dolu film gibi akıcı bir temposu ve sürükleyici bir hikayesi var. Yetenekli ve etkileyici oyuncu anlamında da oldukça alternatifli oldukları bir gerçek. O halde teknik olarak başarılı bir filmle karşı karşıya kaldığımızı itiraf edelim. Ama..
Bu blogda, filmlerin etkileyici oldukları oranda değerli olmadıklarını düşündüğümü sık sık tekrarlayacağım gibi gözüküyor. Şimdi kim "Die welle" için teknik bir kusur bulabilir ki? Veya filmi direkt olarak çöpe atacak kadar bir kusur bulamayız. Ama kazın ayağı öyle değil. İki saat boyunca bizi hakkıyla eğlendiren bir sanat eserine ne diyebiliriz? Burada ideoloji kavramını tekrar düşünmemiz gerek. Bu dünyadaki herhangi bir şeyin ideolojik bir boyutu olmadığını düşünüyorsanız bir daha düşünün derim. Olur olmaz yerlerde Marx'tan Lenin'den alıntı yapmak sevimli olmuyor ama gerekiyorsa bundan utanacak, çekinecek değiliz. Lenin diyor ki "İnsanlık iki tane önemli ideoloji üretmiştir. Burjuva ideolojisi ve sosyalist ideoloji. Sosyalist ideolojiye hizmet etmeyen her şey dolaylı olarak burjuva ideolojisine ve sistemin devamına hizmet ediyor demektir.". Yani her şeyin ideolojik bir boyutu vardır. Zaten diyalektiğin her şey birbirine bağlıdır yasasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz. Ben her şeyin doğrudan veya dolaylı bir şekilde bir ideolojisi olduğunu iddia ediyorum ama "Die welle"nin politik bir film olduğu ve rahatlıkla anlaşılabilir bir ideolojisi olduğu kimsenin itiraz edebileceği bir şey değildir herhalde. Nedir bu ideoloji? Başlıkta yazıyor.
Kendisine liberal diyen samimi dostlarımız kusura bakmasınlar ama onların kandırılmış insanlar olduğunu düşünüyorum. Bu işin ideologları ise bizim gözümüzde haindirler. Burjuva ideolojisinin en kirli ittifakları yaptığı kesimler hep liberaller olmuştur. "Die welle" faşizme liberal bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Bir lise öğretmeni otokrasi konusunda bir sınıf alıyor ve orada kendince bir deney yapmaya başlıyor. İnsanların nasıl da kolayca faşizme yönelebileceğini güya kanıtlayacak. Bu grubun sınıfsal bir karakteri yok ve kimsenin ekonomik olarak zor durumda olduğuna dair bir sahne göremiyoruz. Zaten yönetmen insanların faşizme yönelmesini de psikoloji veya baştan çıkmayla açıklıyor. İşte insan doğası zımbırtısı yine karşımızda...İnsanların faşizme yönelmesi bu kadar kolay yani? Faşizm hangi durumlarda ortaya çıkıyor ve kimler çıkarıyor hiç sorgulanmıyor. Sorgulanıyor da yanıt olarak insanın zaafları olan bir mahluk olduğu gerçeği veriliyor. Faşizmin sermaye birikimi süreçlerinde ve yeni pazarlar arayışında ortaya çıktığı ve aç insanların buna hiç de şaşılmayacak bir şekilde alet oldukları veya bazen de direkt olarak sermaye sınıfının kolluk kuvvetlerince yaratıldığının kırıntısını bulamazsınız filmde.
Şunu hep akılda tutmak gerekiyor: Tarihteki bütün önemli kişilerin, diktatörlerin, kahramanların, kumandanların, dini figürlerin ve bütün önemli değişikliklerin, devrimlerin bir sınıfsal karakteri vardır. Bu kişi ve olaylara hangi sınıfı temsil ettikleri baz alınarak yaklaşılmalıdır. Sadece şekil olarak yaklaşmak liberallerin işidir. "Die welle" de faşizm parodisi yapmak isterken, olayı içeriğinde kopartıp sadece şeklen ele aldığı için liberal bir filmdir. Peki bu filmden önceki kariyeri çok da parlak olmayan yönetmene bu filmi çekmesi için her türlü imkanı kim seferber etmiştir? Başka başka durumlarda devreye soktukları sansür mekanizmasını kim devreye sokmamıştır? Dağıtım ağı tekelinde olabildiğince salonu kim açmıştır? Ostrogotlar la Vizigotlar mı? Show must go on!
Etiketler: Dennis Gansel, Die Welle, faşizm, Karl Marx, Lenin, liberalizm, Sinema, Tehlikeli Oyun