Rus Devrimi


Neredeyse bütün Marksistlerin saygıyla andığı önemli bir teorisyen ve daha da önemlisi gerçek bir eylem insanıydı Rosa Luxemburg. Polonya doğumlu olup bir Alman vatandaşı olarak ölmüştür. Ölmek dersek vahşice katledildiğini atlamış oluruz sanırım. Bir dönem Alman Sosyal Demokrasi Partisi'yle parlamentoda da bulunmuştur. İlginçtir 20. yüzyılın başında kömünist hareketler sosyal demokrat olarak adlandırıyorlardı kendilerini. Birinci Paylaşım Savaşı'nda, Avrupa'nın ileri kapitalist ülkelerindeki Sosyal Demokratlar emperyalizme çanak tutan politikalar geliştirip düzenle barışı sağladılar. Bugün burjuva medyasında Fransa'da sol kazandı, Yunanistan'da sol kazandı, İngiltere'de işçi partisi kazandı gibi haberler gerçeği yansıtmamaktadır. O sosyal demokratların devamı olarak görülebilecek kişi ve hareketlerdir bunlar ve sömürü düzenine karşı değildirler. Bunlardan bir tanesi de ülkemizde var. Burjuvazinin hizmetinde ve solun değerlerini sömürüyor. CHP. Küçük sosyalist partilere de utanmadan oyları bölmeyin diye çağrı yapıyor ki asıl oyları bölen kendisi. Onurlu bir devrimci olarak bu politikalardan sonra SDP'yi terk edip AKP'yi kuruyor Rosa Luxemburg.  Yani  Alman Komünist Partisi (KPD). 1919 yılında katlediliyor.

Sovyetler Birliği'ne küfretmeden eleştirilerini sıralamayı başarabilmiş Marksistlerden biridir Rosa Luxemburg. Bu eleştirileri Türkçe'ye çevrilmiştir. Özellikle ulusal sorun başlığında yönelttiği eleştiriler dikkate alınıyor ve Bolşeviklerin çok zor bir işe giriştiklerinin altını sürekli çizmesi dikkat çekiyor. Eleştirileri bütünlüklü bir şekilde değerlendirildiğinde bazı konularda hak vermemek elde değil ama genel olarak kendiliğindenciliğe fazlasıyla bel bağladığı gözlerden kaçmamaktadır. 

Leninizme ve onun öncü parti teorisine uymayan söylemleri var Rosa'nın. Dünya tarihinde şu ana kadar görülmemiş bir şey olan işçi sınıfının veya herhangi bir sınıfın öncü özne olmadan tarihin çarklarını ileriye doğru döndürmesine fazlasıyla kapılmış gibi. Neredeyse burjuva demokrasisi söylemlerine yakın söylemleri var dersek abartmış mı oluruz acaba? Bunlardan biri herkese oy hakkı tanınması. 1917'de nüfusunun %80'i köylü olan bir toplumda sosyalist bir devrim oluyor ve Luxemburg herkese oy hakkı talep ediyor. Bu talepler burjuva demokrasisinin taleplerindendir ve böyle yaparak tarih ileri doğru taşınmaz. İşçi sınıfında bilinç bulunmaz, bunu ona öncü irade taşır.  İşte bu irade şu anda Türkiye'de olmadığı için işçilerin %80'i kendisini inim inim inleten AKP'ye oy vermektedir. Kendiliğinden diye tarif edebileceğimiz bazı eylemlikler içerisine girebilirler hatta bunlar bazen kazanımla da sonuçlanabilir ama iktidar perspektifleri olmadığı için sınırları vardır. Yine de bu kendiliğinden eylemlikleri bütünüyle görmezden gelemeyiz. İşçiler bu eylemlerde siyasallaşırlar ama kurtuluşları için mutlaka devrimci iktidar perspektifi olan özneyle bir araya gelmeleri gerekir. İşte Rosa Luxemburg, bunun gerçekleştiği Sovyetler'e dostça ama biraz temelsiz yaklaşıyor.  

Etiketler: , , , , , ,