Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu kimdir?
Bu soru 1986 yılında Maradona’nın solosundan sonra son zamanlarda
yeniden dillendirilmeye başlandı. Messi’nin olağanüstü performansıydı bu soruyu
akıllara getiren. 1986’dan önceyse futbolla ilgilensin ilgilenmesin herkesin bu
soruya bir cevabı vardı. Edson Arantes do Nascimento ya da herkesin bildiği
adıyla “Pele” 1970’lerde Coca Cola’dan sonra en çok tanınan “markaydı”. Doğal
olarak dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olarak herkes Pele’yi görüyordu.
En iyi futbolcu mu değil mi bilemem ama kitleler üzerinde en çok etki etmiş
futbolcu, daha doğrusu sporcu olduğunu yadsımak gerçekten zor.
Brezilya’da elektrik olmayan bir kasabada, kasabaya
elektriğin geldiği gün doğduğu için babası kendisine Thomas Edison’un adını
yani “Edson”u vermiştir. Avrupalı sömürgecilerin Latin Amerika’ya kader olarak
atadığı yoksulluktan Edson’un ailesi de paçayı kurtaramamıştı. Ayakkabı boyacılığı yapan çocuk için futbol
bir tutkuydu. Olağanüstü yeteneğinin gözlerden kaçması çok düşük bir ihtimal
olduğu için 15 yaşında haftalığı 10 dolardan Santos kulübüne ilk profesyonel
imzayı atmıştı. 1958 yılında İsveç’te düzenlenen Dünya Kupası’na kadar oldukça
dikkat çekici bir performans gösteren Pele, bu turnuvada da gösterdiği
performans ve finalde attığı iki gol sonrasında artık bir “proje” haline
gelmişti.
O yıllarda kimse endüstriyel futbol nedir bilmiyordu ama
Pele ilkel bir endüstriyel futbol projesi olarak dünyanın dört bir yanına pazarlanmaya
başlanmıştı bile. Santos dünyanın dört bir tarafında gösteri maçlarına
çıkıyordu. İnsanlar “Siyah İnci”yi izlemek için tribünlerdeki yerlerini
alıyorlardı. Santos’a yapılan ödemenin yarısı Pele’ye veriliyordu. 17 yıllık
kariyeri boyunca 1280 gol atan Pele, bu gollerin neredeyse yarısını bu gösteri
maçlarında atmıştır. Otobiyografisinde bazen günde iki maç hatta bazen iki
günde üç maç yaptığından bahsetmektedir. İcat edilen bu uyanık tüccarlık sonucunda
Pele çılgınlığı inanılmaz boyutlara ulaşır. Otobiyografisinde bunlardan
örnekler sunar Pele. Örneğin 1969 yılında Kolombiya’daki bir gösteri maçında
Pele’nin kırmızı kart görmesi sonucunda, “para” verip Pele’yi izlemeye gelen
seyirciler kontrol edilemez duruma gelince Pele tekrar oyuna girmiştir. Bir
başka Pele çılgınlığı örneği de Nijerya’dan. Pele ve Santos kulübü Nijerya’ya
gösteri maçına gittiğinde o esnada ülkede devam eden iç savaşa iki günlük bir
“pause” verilir. Ülke politikacılarının “milli hazine” olarak adlandırıldığı
Pele’nin yurt dışı transferini engellemek için kişiye özel yasa da
çıkartılmıştır. Futbolu bıraktıktan sonra Amerika’ya futbolu öğretmekle
görevlendirilen Pele New York Cosmos takımında tekrar futbola döner. İki sene
de orada “milli hazine” işlevi gördüktün sonra futbolu bırakır ve kâbus başlar.
Pele o gün bugündür düşük çenesi ve şişkin egosuyla futbol dünyasındaki en
antipatik karakterlerden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Aktif sporculuk
hayatında milyonların biçimlenmesinde etkin rol oynayan bu insanlar, bu
popülarite bittiğinde yaşamlarındaki büyük boşluğu doldurmaya alt yapıları
yeterli gelmediği için ruhsal savrulma yaşıyorlar. Pele de bunun en tipik
örneklerinden biridir.
Brezilya’lı Gazeteci Joao Luiz de Albuquerque’nin Pele için
kurduğu cümle birçok şeyi özetliyor aslında: ""O tünelin ucundaki ışıktı. Bütün
fakirler 'hey, bu adam yaptı, başardı, ben de başarabilirim' dedi." Elbette
bizler tünelin ucundaki ışık olmak gibi yüce ve onurlu bir görevi Pele ve onun
gibilere atfedemeyiz ama bu insanların kitleler üzerindeki etkilerini ve bu
etkilerin ekonomik, politik sonuçlarını çok iyi değerlendirmeliyiz.
Etiketler: Edson Arantes do Nascimento, endüstriyel futbol, Futbol, Joao Luiz de Albuquerque, Lionel Messi, Maradona, New York Cosmos, Pele