18 Kasım 2012 tarihli soL gazetesinde yayınlanmıştır.
Futbol yorumcuları ve takipçileri sık sık dile getirir: Top
yuvarlaktır. Yani futbol sürprizlere açık bir oyundur, zayıf bir takım güçlü
bir takımı yenebilir, bu yüzden futbol dünyada en çok ilgiyle takip edilen spor
dalıdır demek istenmektedir. Bu düşüncelerde doğruluk payı vardır. Ve kabul edilmelidir
ki istatistikler tek başlarına doğruları açıklamakta yeterli değildir ancak
futbolla ilgili son yılların bazı istatistiklerine bakıldığında topun hiç de
yuvarlak olmadığı aksine bazı takımların lehine epeyce köşeli olduğu
görülmektedir.
Avrupa coğrafyası
dünya siyasetine ve sınıflar mücadelesine en çok etki etmiş coğrafyadır.
Futbolda da dünyanın egemeni Avrupa’dır. Dünyanın en iyi futbolcuları bu kıtaya
gelmektedirler ve buranın futbolu dünyada milyarlarca insan tarafından takip
edilmektedir. Yıllık milyarlarca Euro piyasa değeri vardır Avrupa futbolunun.
Ve bu futbol kültürünün en önemli “arenası” UEFA Şampiyonlar Ligi’dir. 1992
yılı endüstriyel futbol için çok önemli bir tarih olarak göze çarpmaktadır.
Sanki 1991’de reel sosyalizmin çökmesinden sonra dünyada hiçbir şey eskisi gibi
olmadığı gibi hemen bir yıl sonra 1992’de Şampiyonlar Ligi’nin kurulmasıyla
birlikte sanki futbolda da o tarihten itibaren hiçbir şey eskisi gibi
olmamıştır. Elbette endüstriyel futbol o tarihte başlamamıştır ama bugün her
sene en iyi maçların oynandığı Şampiyonlar Ligi endüstriyel futbolun en büyük
sıçramasıdır. Şampiyonlar Ligi’nin son on finalini incelemeyi ilgi çekici
bulduk. Bu incelemeden önce dünyanın en önemli danışmanlık şirketlerinden olan
Deloitte’nin yayınladığı “Dünyanın en zengin 20 kulübü” listesini göz önünde
bulundurmak da iyi olur diye düşündük.
Bu tür listeler her sene farklı kaynaklardan yayınlanır
ancak çok büyük oranda birbirleriyle tutarlıdırlar. Ve uzun yılladır ilk ondaki
takımların hep ilk onda olduklarını da belirtelim. Deloitte’nin 2012 listesi
şöyle sıralanmıştır: 1- Real Madrid, 2- FC Barcelona, 3- Manchester United, 4-
Bayern München, 5- Arsenal, 6- Chelsea, 7- AC Milan, 8- Internazionale, 9-
Liverpool, 10- Schalke 04, 11- Tottenham, 12- Manchester City, 13-Juventus, 14-
Marseille, 15- AS Roma, 16- Borussia Dortmund, 17- Olympique Lyonnais, 18-
Hamburg, 19- Valencia, 20-Napoli.
Görüldüğü gibi Avrupa’nın en gelişmiş beş kapitalist
ülkesinin takımlarından başka listede takım bulunmamaktadır. Son on yılın
Şampiyonlar Ligi finalisti takımlarına baktığımızdaysa çok çarpıcı bir tablo
karşımıza çıkmaktadır. Finallerden önce ısınma turu olması niyetiyle yarı
finallere bakarsak, son on yılda Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynamış 40
takımdan sadece beş (5) tanesinin en zengin 20 takım dışından bir takım
olduğunu görürüz (Monaco, Porto, Deportivo La Coruna, Villareal ve PSV
Eindhoven).
Finallere dönersek: 10 final 20 takım eder. Peki, bu
takımlardan kaç tanesi en zengin 20 takım arasında değil dersiniz? Sadece iki.
2004 yılında finali oynayan Porto ve Monaco bu listede değiller. Hatta 2003
yılında final oynayan ve yukarıdaki listede 13. Sırada yer alan Juventus
dışında ilk on değil, ilk dokuz dışındaki herhangi bir takımı bile finalde
göremedik. Tekrar 2004’e dönersek o sene de finale giden yolda “öznellik”
oldukça fazla rol oynamış ve bugünlerin star teknik direktörü Mourinho’nun
faktörü kendisini hissettirmişti. Arada sırada futbolda oluyor böyle. Veya
oluyordu. Yine 2004 yılında büyük bir sürprize imza atarak Avrupa Şampiyonu
olan Yunanistan’ı hesaba kattığımızda acaba o sene futbolda sürprizlerin
yaşandığı son sene miydi diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Önümüzdeki
yıllarda bu sürprizlerin ne kadar yaşanacağını göreceğiz.
Yazımıza bir futbol klişesine olan itirazımızı dile
getirerek başlamıştık. Başka bir futbol klişesine katıldığımızı belirterek
yazımızı sonlandırıyoruz: Hayat fena halde futbola benzer. Ya da tam tersi
futbol fena halde hayata (sisteme) benzer.
Etiketler: endüstriyel futbol, Futbol, Şampiyonlar Ligi