Bu yazıda bahsedeceğimiz istikrar AKP’nin yoksullara
yutturmayı –şimdilik- başardığı 600, 700
TL’lik istikrar değil. Futbol dünyasında kabul gören bir istikrardan
bahsediyoruz. Ve tıpkı AKP’ninki gibi gerçekte bir istikrar da değil.
Birkaç hafta önce yorumladığımız “Porto Modeli” gibi, futbol
camiasındaki diğer modellerden birinin de “Arsenal Modeli” olduğu
düşünülmektedir. Bu modele daha çok Arsenal’in Fransız teknik direktörü Arsene
Wenger’in modeli dersek yanlış olmaz. Wenger “öznelliği” bu modelin varoluşunda
epeyce rol oynamıştır. Ancak son dönemlerde bu model ve bu öznellik
sorgulanmaya başlandığı için bu yazıyı yazmayı gerekli gördük.
Önce Arsene Wenger’in kariyerine kısaca göz atmak iyi
olacaktır. Fransız takımı Monaco’yla parlayan Wenger daha sonra futbol için
“alakasız” bir coğrafya olarak kabul edilen Japonya’ya gitmiştir. Burada
“İmparator Kupası” gibi kupalar kazandıktan sonra 1996’da Arsenal’e imza
atmıştır. İlk günlerinden itibaren dikkat çeken bir tarza sahip olan Wenger
için başarı gecikmemiştir. Çok iyi yayılmış bir gözetleme (scouting) ekibi olan
Wenger, genelde Fransa sömürgelerinden bulduğu genç yetenekleri parlatıp
satmakla da ün yapmıştır. 1997’de ligde ve kupada yaşanan duble kendisine
duyulan güvenin önemli sebeplerinden olmuştur. 2000 yılında Galatasaray’a
kaybedilen UEFA finali Wenger’in hızını kesmemiştir. 2000’lerin başında, bugün
futbol severlerin özlemle andığı “rahmetli” yenilmez Arsenal takımı ortaya
çıkmıştır. Theiry Henry’nin şefliğindeki bu takım izleyen herkes üzerinde izler
bırakmıştır. 2006 yılında, yine, kaybedilen Şampiyonlar Ligi finalinden bir
sene önce kazanılan FA Cup Wenger’in kazandığı son kupadır.
Yazının başlığında ironik bir şekilde istikrar olarak
kodladığımız Arsenal futbol takımını ve Arsene Wenger’in konumunu zihinlerde
tartıştırmak niyetindeyiz. Son olarak 2005’te kupa kazanan Wenger hala
“istikrarlı” olduğu için görevinin başındadır. Öncesinden de başlayarak kupasız
geçen bu sekiz senede Wenger ve Arsenal A.Ş neler başarmıştır? Son 12 senede
ligi ilk dörtte bitirmiştir ve Şampiyonlar Ligi’ne katılıp, gruptan çıkmayı
başarmışlardır. Rahmetli Highbury Stadyumu’nu yıkıp yerine site ve AVM inşa
ettirmişlerdir. Hatta yıkarken çimlerini bile paraya çevirmişlerdir. Emirates
Stadyumu’nu inşa ettirmiş ve ilk defa bir stadın ismini “satmayı”
başarmışlardır. Thiery Henry’yi Barcelona’ya satıp sonra heykelini
dikmişlerdir. Futbol para liginde ilk beş, altıya kazığı çakmışlardır. Zaten
kendisinin “Önemli olan kupa kazanmak değil, istikrardır” veya “ŞL’de çeyrek
final oynamak Lig Kupası’nı kazanmak daha büyük başarıdır” sözleri hem bir
bahane hem de zihin yapısının yansıması olarak okunmalıdır.
Burada önerdiğimiz şey zaten mevcut ve yeterince kirli bir sistem
olan teknik direktörün kupa kazanmadığı zaman ipinin çekilmesi değil. Dünyanın
en eski futbol kulüplerinden birinin şirketleşme olgusunu nasıl da
içselleştirdiğini işlemek istedik. Bu kulübün CEO’su Wenger’in de bu durumdaki
önemli katkısı yadsınamaz. Yani Arsenal’de de para var, huzur var. Fakat bu sene
ligi ilk dörtte bitiremedikleri zaman neler olacağını hep beraber
göreceğiz.
Etiketler: AKP, Arsenal, Arsene Wenger, endüstriyel futbol, Futbol, futbol para ligi, Porto, Şampiyonlar Ligi