Şu anda halk hareketinin en yoğun döneminde olmadığımız
açık. Fakat aynı şekilde bu anı yaşayıp yaşamadığımız da belli değil. Artık
Türkiye, milyonlarca insanın her an sokaklara çıkma ihtimalinin olduğu bir
ülkedir. Toplumsal muhalefeti, Konya Ovası’nda giden bir arabaya benzetmek çok
büyük bir hata olacaktır. Toplumsal muhalefet, iniş ve çıkışlara sahip olan bir
şeydir. Öngörülebilir ve planlanabilir bir şey değildir.
Uzun süredir dile getirdiğimiz gibi futbol ve taraftarlık
kültürü bu hareketteki onurlu yerlerini aldılar. Direnişçilerin önemli bir
bölümü farkında değil ama bu hareket üretim ve paylaşım ilişkilerinden bağımsız
bir yerde durmuyor. Ancak kapitalizm karşıtlığı renkleri yan yana
getirebiliyor. Endüstriyel futbol böyle bir şeydir. Orada renklerin yan yana
gelmesi olanaksızdır.
Renkler yan yana geldi ve faşizme karşı omuz omuza mücadele
ediyorlar. Ama bununla beraber futbol, şu anda Türkiye’deki en kirli şeylerden
biri olmaya da devam ediyor. Bu hareket kirliliği giderebilecek midir?
Bu soruya yanıt verirken hayalci de olmamak lazım karamsar
da. Kapitalizm yıkılmadığı müddetçe futboldaki ve genelde insandaki kirliliği
temizlemek mümkün olmayacaktır. Fakat kapitalizmin yıkılmasını beklemeden de
“hayırlı” işler olabilir. Marx’a göre “üretim, yalnızca özne için bir nesne
yaratmakla yetinmez, aynı zamanda, nesne için bir özne de yaratır.” Haziran
Direnişi’ni üretim yapan bir fabrika olarak düşünürsek, bu fabrikanın üretimi
milyonlarca “çapulcu” şu anda ülkemizde dolaşımdadır. Son kullanım tarihleri
epeyce ileridedir. Bu ürünlerin önemli
bir bölümü de maça giden, maç seyreden çapulculardır.
Bu etkileşimin olmayacağını kimse iddia edemez.
Düşünün, yarın bir gün, bir Beşiktaş maçında, Fenerbahçe
maçında veya duyarlı taraftara sahip diğer bir takımın maçında(Galatasaray
maçında biraz zor gibi) hakem yanlış bir karar aldı. Seyircilerin protestosu
kontrol edilemez duruma geldi ve polis müdahale etti. Hemen o “Sık bakalım sık
bakalım…” tezahüratını duyacağız ve oralar ister istemez politize olacaktır.
Eylemlerde -doğal olarak- küfür eden taraftar gruplarına,
diğer katılımcıların uyarılarda bulunmasını da gördük. Bunların tribünlere hiç
yansımayacağını iddia etmek gerçekçi değil.
Zaten bu olumlu etkileşimi gören egemen blok hemen müdahale
etmekten geri durmadı. Futbol gibi önemli ideolojik bir aygıtı çapulculara
bırakamazlardı, öyle değil mi? Çakma çArşı elemanları, yalaka bölüklerde
yerlerini aldılar ve hemen de tekzip edildiler tabi. İnönü Stadyumu’na yalaka
pankartlar asıldı. Galatasaray’ın ve diğer bazı takım taraftar gruplarının
yalakalık beyannameleri ilan ettirildi. Bazı başkanların ellerine yalaka
şekerleri verildi.
Baştaki soruya dönersek, yani şimdi ne olacağı hakkında
şöyle düşünüyoruz: Gelecekte ne olacağını madde madde tarif edemeyiz. Ne
olacağını şimdilik bir kenara bırakıp, öncelikle “çok şeyin” olduğunu kavramaya
çalışırsak kendimize iyilik yaparız. Çok çok büyük şeyler oldu. Futbolun ve
genelde insanın kirliliğinin temizlenmesi adına çok büyük bir adım atıldı.
Önemli virajlar dönüldü. Tabi bu kolay olmadı ve olmuyor. Kim bu işin bedelsiz
başarabileceğine inanıyorsa yanılıyordur. Bu bedeller sayesinde takımımız,
yenik durumdan galip duruma geçmese de eşitliği sağladı. Şimdi öne geçme
zamanı.
Etiketler: Beşiktaş, Çarşı, endüstriyel futbol, Fenerbahçe, Futbol, Galatasaray, Gezi Parkı Direnişi, Kapitalizm, Taksim Komünü