Hayat devam ediyor… Bu cümle, bir toplumsal mücadele
esnasında veya sonrasında teslimiyeti ifade ediyorsa, geçiniz. Başımıza ne
gelirse gelsin boyun eğmeyeceğiz. Fakat bu cümle bazı durumlarda gerçekten çok
anlamlı. Hapishanede, işkencede, darbe koşullarında örneğin. Bu koşullar
altında, direnenler için umudun varlığı anlamına geliyorsa çok anlamlı bir
cümledir. Emperyalist işgal altında bulunan bir halk için de teslim olmama
anlamındaysa yine çok anlamlı. Böyle bir film var.
“Divine Intervention/Kutsal Direniş” 2002 yılında
Filistin’de geçiyor. Katil ABD’nin Ortadoğu’daki taşeronu, emperyalist
İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında geçiyor film. O yüzden Amerika'nın ve İsrail'in borazanlığını yapan ve dünyada emperyalizmin en önemli şov alanlarından biri olan OSCAR film törenlerine kabul edilmemiş. Yerel halk hayatı
devam ettiriyor.
Filmde halk hayatı devam ettiriyor demişken işi, gücü,
direnişi bırakmış ve sırf hayatı devam ettiriyor değil. Birçok sahnede
gördüğümüz üzere direniş yaratıcı eylemlerle devam ettiriliyor. Hahamın ordusu
birçok sahnede zor durumda kalıyor. Ne yapacağını bilemiyor. Yeniliyor sık sık.
O meşhur slogandaki gibi bir işgalci olarak her zaman kaybediyor.
Filmde futbola da yer var. 2002 yılında geçiyor film. Bir
Dünya Kupası yılı. Bazı insanlar televizyondan maç izliyorlar. Hayatın devam
ettiğini gösteren bir emare bu. Doğruluğu yanlışlığı tartışılır. Sanırız film
sadece bunu yapsa yanlış olurdu. Ama bunu yapmıyor. İnsanlar televizyondan maç
da izliyorlar, yaratıcı eylemler için kafa da patlatıyorlar.
Filmin önemli bir karakteri de sürekli top sektiren
Barcelona formalı Filistinli çocuk. Barcelona halkının ve onun sembolü futbol
takımının İspanya İç Savaşı’nda faşist Franco’ya direnmelerine atıfta mı
bulunulmuş? Böyle bir direniş vardır. Franco’nun ölümle tehdit ederek Real
Madrid’e kazandırdığı maçlar da vardır. Franco’nun ölümünden sonra Barcelona’nın
deplasmanda Real Madrid’i 5-0 yenmişliği de vardır. Böyle bir atıfta bulunma, sanırız
zorlama olmayacaktır. Hayat bu çocuk için de devam ediyor. Umut muhafaza
ediliyor. Aynı şekilde bu çocuğun topunu attığı damın sahibi yaşlı adam için
de. “Kesim mi lan topunuzu?” diye sorarken ve bıçakla keserken direnişi
atlamıyor.
Filmde futbolla beraber aşk da direnişin bir parçası olarak
selamlanıyor. Her gün Kudüs sınırında buluşan aşıklar yaratıcı eyleme
geçecekleri gün için hazırlık yapmaktadırlar. Gün gelince geçiyorlar da.
Hahamın ordusu yine iki ters bir düz oluyor.
Bu seride andığımız “Two Half Times in Hell/Cehennemde İki
Devre” filminde olduğu gibi, “Kutsal Direniş” de emperyalist işgal altındaki
halkların, futbol gibi sevilen uğraşları elden bırakmayarak, direniş için
gerekli olan moral, motivasyonu üst düzeyde tutması üzerine ilgi çekici bir
film. Bir kere bile kahkaha attırmayan ama bize göre olağanüstü nitelikli bir
mizah eseri. Yaşanan acılara da bu anlamda çok sağlıklı bir şekilde yaklaşıyor.
İşi sulandırmadan gülmeyi, umut etmeyi ve direnmeyi salık veriyor. Futbolu da
yanına alıyor. Gerçek bir dost olarak. Günümüzde futbol tekrar bir dost olmaya
doğru giderken, Beşiktaş teknik direktörü sosyalist olduğunu açıklarken, AKP’yi
tribün korkusu sarmışken bu filmi izlemek yerinde olacaktır diye düşünüyoruz.
Etiketler: Barcelona, Cehennemde İki Devre, Divine Intervention, Dünya Kupası, Emperyalizm, Filistin, Futbol Filmleri, İspanya İç Savaşı, İsrail, Kutsal Direniş, Sinema, Two Half-Times in Hell, Yadon ilaheyya