Geçtiğimiz hafta sonunda oynanan Barcelona-Real Madrid maçı
nam-ı diğer El Clasico, dikkatle
incelenmeyi hak eden bir futbol olayıdır. Günümüzdeki en önemli, en etkili spor
olaylarından birisidir.
Futboldaki derbi kavramı aslında aynı şehrin iki takımı
arasında oynanan maçları kastetse de artık günümüzde bu şart aranmaz olmuştur.
Dünya üzerindeki en önemli derbi maçı, en önemli spor rekabeti bu iki takım
arasında olanıdır.
Bu rekabetin kaynağına bakınca bizi hayli ilgilendiren
mevzular söz konusudur. Biz derken sol siyaseti kastediyorum elbette. Real
Madrid’in faşist köklerini incelediğimiz bir yazımız vardı. Orada “Barcelona
tipi solculuk” gibi bir tehlikeye dikkat çekmek istemiştik. Günümüzde bazı
insanlar, Barcelona gibi sistemin en önemli askerlerinden biri ve dünyanın en
zengin kulüplerinden birinin “solcu” olduğunu zannediyorlar.
İki kulüp maç oynamaya 1929 yılında başlamış ancak dananın
kuyruğu İspanya İç Savaşı esnasında kopuyor. Faşist Franco’nun ne mal olduğu
belli. Real Madrid’e yatırım yapıyor ve gücünü yansıtmak için bu futbol
kulübünü kullanıyor. Adeta faşizmin bir simgesi haline geliyor Real Madrid.
Bunun karşısında, Katalonya bölgesi özellikle Cumhuriyetçilerin
ve sol güçlerin egemen olduğu bir bölge. Cumhuriyetçilerin en önemli direniş
kalelerinden biri. 1936 yılında, Franco’nun güçleri, Barcelona başkanı Josep
Sunyol’u yakalayıp kurşuna diziyorlar. Sunyol Katalonya Sol Cumhuriyet adlı
örgütün üyesi. Bu olay sonrasında, Barcelona futbol takımı direnişin
sembollerinden biri oluyor. Bugün statlarında “bir kulüpten de öte” yazmasının
sebebi buralarda yatıyor.
50’li yıllarda Arjantinli Di Stefano transferi de iki kulüp
arasındaki rekabeti büyüten şeylerden biri oluyor. Daha sonra bu etkiyi
Portekizli Luis Figo yaratacaktır. Bu rekabet bu şekilde bazı politik
gerekçelerle ortaya çıkıyor ve uzun yıllar boyunca bir şeyler biriktirerek
günümüze ulaşıyor. Hatta birçok yorumcu bu maçların, İspanya İç Savaşı’nın
yeniden tatbik edilmesi şeklinde yorumluyor.
Günümüzde bu politik etkiler az hissediliyor ama zaten
bunları fazlasıyla kapsayıp, aşan bir ticari boyut olaya damgasını vuruyor.
Dünya Kupası veya Avrupa Şampiyonası finalleri kadar veya Şampiyonlar Ligi
finali kadar ilgi çeken, herkesin merakla beklediği bir karşılaşma oldu El Clasico.
2010 Dünya Kupası finalini 700 milyon kişi televizyonda
izlemiştir. 2012 Avrupa Şampiyonası finalini de 300 milyon kişini izlediği
düşünülmektedir. Bugün bir el classico’yu 500 milyon kişi televizyondan
seyretmektedir. Hatta İspanya’da bazı sinemalar seanslarını kapatmaktadırlar bu
maç için.
Daha çok el classico
oynanması için 1982 yılında hem de iki maçlı bir Süper Kupa turnuvası başlatmışlardır.
Copa Del Rey’de de mutlaka eşleşiyorlar. Avrupa kupalarında da
eşleşebiliyorlar. Yani yıl içerisinde sekiz kere karşılaşma ihtimalleri
oluşuyor. Geçtiğimiz yıllarda bunu gerçekleştirdiler zaten. Ortalama bir
sezonda beş kez karşılaşıyorlar.
Bir ara Katalonya’nın bağımsızlığı tartışmaları yaşanırken, böyle bir
durumda Barcelona’nın Fransa liginde oynayabileceği konuşulmuştu. Ütopik bir
şey. Bu kadar ciro yapan bir şeyden neden mahrum kalsın Barcelona? Real Madrid
de bu rekabetin devam etmesi için “mücadele” edecektir. 500 milyon avro cirolar
yapılmaya devam edilecektir.Etiketler: Barcelona, El Clasico, faşizm, Franco, Josep Sunyol, Real Madrid