Geçen haftaki yazımızda futbolcuların hangi sınıfa ait
olduğunu tartışmıştık. Bizim kastettiğimiz üst düzey futbolculardı. Tezimiz
şuydu: Üretim araçlarına sahip olmadıkları için –teknik olarak- burjuva
karakterli değiller ancak hem ciddi sermaye biriktirmiş durumdadırlar hem de
burjuvaziye çok kritik ideolojik destek verdikleri için, ideolojik olarak
müthiş korunaklı mevzilerde muhafaza ediliyorlar. Yani olmayacak duaya amin
demenin gereği yoktu.
O yazıda bir kitap tavsiye etmiştik. İlker Belek’in
“Kapitalizmde Sınıf” adlı değerli çalışması, o soruyu cevaplamak için yardımcı
olabilirdi.
Bugün konuya ilgili bir başka kitaba ilginizi çekmek
isteriz. Yazılama Yayınevi’nce basılan “Futbolda Emek Sömürüsü” adlı kitap çok
değerli bir çalışma.
“Futbol kitapları içerisinde olaya Marksist, Leninist
perspektifle yaklaşan kitap sayısı ne kadardır?” sorusunun cevabı acıklıdır. Muazzez
Şaşmaz Ataçocuğu’nun bu kitabı böyle bir eser.
Kitap dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümün başlığı
“Futbolda Emek ve Değer”. Yazar, özelde futbolun geneldeyse sporun artık
“oynanan, yapılan” bir şeyden, izlenen ve satılan bir şeye dönüştüğünün altını
çiziyor. Dolayısıyla, futbol Marx’a ait bir kavram olan “kolektif emek”
içerisinde bir yerlere yerleşiyor. Ortada müthiş bir artı-değer var. Bu
artı-değer her zamanki gibi işçi sınıfının çıkarına değil kapitalistlerin
çıkarına kullanılıyor.
İkinci bölüm, “Futbol Sektöründe Ücretler” başlığını
taşıyor. Burada futbolcuların güncel ortalama ücretleri gibi bir istatistik de
verilseydi çok iyi olurdu diye düşünüyoruz. Bu verilmiyor, dolayısıyla üst
düzey futbolcularla alt liglerde yaşam savaşı veren gladyatörler arasındaki
uçurumun altı çizilmiyor. Bu bölümde, futbolcuların ücretlerini belirleyen
unsurlar, kayıt dışı sektör, futbol piyasasının karmaşık yapısı üzerinde
duruluyor.
Üçüncü bölüm biraz kısa. 90’lı yılların başında o dönemdeki
kurallardan dolayı mağdur olduğunu düşünen ve bir hukuk mücadelesi veren
Belçikalı futbolcu Jean Marc Bosman’ın hikâyesi anlatılıyor. Bu hikâyeyi
önümüzdeki haftalarda biz de anlatacağız diyoruz ve geçiyoruz.
Son bölüm “Sınıf ve Sendika” başlıklı. Yazar, burada sınıfın
tanımını yapıyor ama futbolcuların hangi sınıfa ait olduğu sorusunu net bir
şekilde cevaplamıyor. Sonra dünyadan ve Türkiye’den sendikalaşma örnekleri
veriyor. Bu örgütlenmelerin gerçekleştirdiği grevlerden veya kendiliğinden
gelişmiş futbolcu eylemlerinden bahsediyor. Vampirlerin “lokavtlarından” da
bahsediyor.
Sendika demişken, kitabın, komünist futbolcu Metin Kurt’un
kurduğu Devrimci Spor Emekçileri Sendikası’nın (Spor Emek-Sen) desteğiyle
çıktığını hatırlatalım. Bu tür çalışmaların artmasını diliyoruz.
Futbol, müthiş bir ideolojik etki alanına sahiptir. Bu etki alanı hala oldukça
korunaklı ve etkilidir. Milyonların sığlaşması, bönleşmesi, lümpenleşmesi gibi
politik bir çıktısı vardır futbolun. İdeolojik etki alanıyla aynı oranda da
toplumsal hareket yaratma olanağına sahiptir. Bunu Haziran’da gördük. Hatta
geçen hafta, Haziran’da ortalıkta görülmeyen Galatasaray taraftarı bile AKP
karşıtı slogan attı. Bu futbolun, kapitalizmde oynadığı rolü kavramak açısından
herkese “Futbolda Emek Sömürüsü” adlı kitabı tavsiye ediyoruz.Etiketler: endüstriyel futbol, Futbol, Futbolda Emek Sömürüsü, İlker Belek, işçi sınıfı, Kapitalizmde Sınıf, Karl Marx, kitap, Leninizm, Marksizm, Muazzez Şaşmaz Ataçocuğu, Yazılama yayınevi