Şu anda Türkiye'de beni en çok heyecanlandıran, en çok umutlandıran müzisyen Apolas Lermi. Kendisiyle soL Gazetesi için bir röportaj yaptık.
SANATÇI HALKINA KARŞI SORUMLU OLMALI
Apolas Lermi, müzikal geçmişi daha eskilere gitmesine rağmen, 2011
yılında çıkardığı ilk solo albümü “Kalandar”la müzikseverlerin ilgisini çekti. Yakın
tarihte ikinci albümü “Santa”yı çıkardı. Dayatmacı müzikal icra tarzlarının
aksine, oldukça özgün bir yorumu var Apolas Lermi’nin. Net bir şekilde taraf
olduğunu belirten Apolas Lermi’nin albümlerinde politik eleştiri dozu oldukça
yüksek eserler de göze çarpıyor. İlk albümündeki “Seçim Zamanı” adlı eseri, 2012’de
#direnkaradeniz adlı projeye dönüştürerek oldukça ses getirmişti. Birilerinin
ısrarla kendisinin etnik kökeniyle ilgili bir “beyanat” talep etmesiyle
ilgilenmeyerek, hissettiği müziği sorumluca yapmaya devam etmenin derdinde.
İkinci albümünü yeni çıkardın. Kendi müzikal arayışların hakkında neler
söylemek istersin?
İkinci albüm, birinci albümün
devamı niteliğinde. Benim müziğim daha çok Karadeniz bölgesinin tarihsel
anlamda en önemli kenti olan Trabzon ve çevresindeki kültürler üzerine kurulu. Birçok
tarihsel olaya tanık olan ve bunları öz kültüründe biriktirerek bugünlere varan
o bölgenin, hak ettiği ilgiyi göremediğini düşünüyorum. Örneğin, Antik bir dil
olan Karadeniz Rumcası yeterli kadar ilgi görmemişti. Ayrıca bölgenin
geleneksel kültürü ve müziği çeşitli saldırılar ile talan ediliyor. Kendi kültürel
birikimimle, müzikal yorumum ve duygularımla bu boşluğu doldurmaya çalışıyorum.
Halk müziğinin gelmiş olduğu nokta ve yakın gelecekteki yönelimi
hakkında neler düşünüyorsun?
Halk müziği her zaman
güncelliğini korumaya devam edecektir. Halkın yaşanmışlıklarını kolektif bir
üretim sürecinden sonra ortaya koyduğu için samimidir. Kapitalizm koşullarında,
halk müziğinin birer meta haline getirilmiş olması, onların değerinden bir şey
götürmez. Gelecek dönemde ilgi, piyasa koşullarının dayatması olan popüler icra
şekillerinden, otantik icra şekillerine dönecektir diye düşünüyorum. Ben kendi
adıma böyle bir arayış içerisindeyim. Piyasa dayatmalarına karşı direnmeye
çalışıyorum. Otantik icra şekillerindeki duygu beni ve bölgenin öz kültürünü
daha doğru ifade ediyor.
Bir takım platformlarda ırkçı tepkiler aldın. Bu tepkiler seni nasıl
etkiledi?
İnsanların Karadeniz’de
farklılıklara karşı bir hoşgörüsüzlüğü oluşmaya başladı. Karadeniz’deki geçmiş
tarihsel sürecin en yakın ve en önemli olayı 1923’teki mübadele oldu. Mübadele
insanlık tarihinin en büyük nüfus değişimidir. Bölgenin hoşgörü ve bir arada
yaşama arzusu bu dönemden sonra ciddi anlamda yara aldı. O dönemde izlenen
ulusalcı politika Karadeniz’e her açıdan ciddi zararlar verdi. Daha sonra 12
Eylül süreci ile oluşan sözde milliyetçilik belli bölgelerde etkili oldu. Ben
de bu kirliliğe karşı sanatçı sorumluluğu ile ışık tutmaya çalışıyorum.
Dolayısı ile bölgedeki çok dilli kültürel tarihe dikkat çekmem, yani Rumca
türküler söylemem, eleştirel bir tavır almam, ilk defa Sümela Manastırı’nda
klip çekmiş biri olmam ve sahne adımın farklı olması gibi etmenlerle, bir takım
çevrelerin tepkileriyle karşılaştım. Sadece ırkçı insanların tepkilerinden dolayı
değil, farklı siyasi ve sosyal çevrelerin kendi değerleriyle çelişmesi üzerinden
de çok ciddi mağduriyetler yaşamadım.
Halkına karşı sorumluluk hisseden bir sanatçı olduğun, ilk albümündeki
“Seçim Zamanı” isimli şarkında belli oluyordu. Bu anlamda ülkenin şu an içinde
bulunduğu durumla ilgili neler söylemek istersin?
Bu sorunun temelinde, sanatın ve sanatçının
ne olması gerektiği sorusu yatıyor. Sanatçı içinde yaşadığı toplumun acılarına,
sevinçlerine, aşklarına, savaşlarına, barışlarına karşı sorumluca hareket
etmelidir. Tarihin en büyük sanatçıları da bunu yapmıştır. Önceleri Karadeniz
müziği daha çok doğa sevgisi, aşk ve mizah gibi temalarla anılıyordu. Hatta
bazen mafya ve egemenlerin yanında saf tutan yalaka eserlerle bile anıldı.
Karadeniz müziğinin protest özelliği çok gündeme gelmiyordu. Bu anlamda bir
boşluk vardı. Ben de “Seçim Zamanı” gibi üretimlerimle buna bir yanıt vermek
istedim. İkinci albümümde yer alan “Tonton” isimli türkü, sözlerini Karadenizli
ozanımız Neşat Aydın’ın yazdığı, müziğini bölgeden derlediğim 70li yıllarda
yazılmış bir eser. O yıllardaki egemen sınıfın temsilcileriyle şu an
yaşadığımız dönem arasında değişen hiçbir şeyin olmadığını çok iyi gösteriyor.
Bu türküyü bu bağlamda değerlendirebiliriz. Yine bu albümümde yer alan “Karadeniz”
isimli çalışmamı da Mustafa Suphi’ye adadım. Çünkü Karadeniz bölgesi her
dönemde halkından yana insanlar yetiştirmiş bir bölgedir. Birilerin bunu
görmesi ve anlaması gerekiyor. Bilgisizlik bazı gerçekleri yok saymamalı.
Yakın gelecekteki projelerin nelerdir?
Gelecekte Karadeniz’in ve
Türkiye’nin unutulmuş tarihsel değerleri üzerine müzik yapmaya devam etmek
istiyorum. Karadeniz müziğini tek bir kültüre, tek bir dile, tek bir şehre ve
tek bir isime indirgeyenler bu bölgenin en büyük düşmanlarıdır. Antik çağlara
dayanan ve çok kültürlü bir geçmişi olan Karadeniz’i bilgisiz yorumlar ile
kirletenlerle mücadele etmeye devam edeceğim. Karadeniz müziğinin özünü temsil
eden ozanlarımızın anısına sahip çıkarak bu müziği doğru tavırla, doğru
duyguyla, dürüst bir yaklaşımla uluslar arası platforma da taşımak istiyorum.
Etiketler: Apolas Lermi, Apolas Lermi röportaj, Apolas Lermi röportajı, Apolas Lermi'yle görüşme, halk müziği, müzik