Sarkazm yani alaycı, iğneleyici ve giderek saldırgan bir dil
tutturmak, bir tavır geliştirmek demek. Sarkastik kişi, sarkastik tutum gibi
kullanımlar da mevcuttur. Aslında bu kelimenin Türkçe’de kullanımı çok yenidir.
Henüz yaygınlaşmadı. Bir iki tane metinde gördüm.
Bugün sarkazm ile ilgili yazacağız. Kelime yeni ama sarkazm
Türkiye toplumunda, gelişmiş Batılı kapitalist toplumlar kadar olmasa da epey
bir süredir var. Sarkazmı biraz sinizmle yani insan türünden nefret etmeyle de
harmanlayabiliriz.
Burada sarkazmın gündelik hayattaki varlığıyla edebiyatta,
sanatta, siyasette ve entelektüel ortamdaki varlığı farklı. Gündelik hayattaki
varlığı diğerlerine nazaran daha taze.
Bunun sebepleri nelerdir?
Sebepleri anlamak için hikâyesine odaklanmak gerekmektedir.
Sarkazm gündelik hayatta değil ama kabaca “düşünsel
atmosfer” diyebileceğimiz alanda vardı, dedik. Yine de şimdikiyle kıyaslanamaz.
Youtube’da 1991 tarihli “Liderler açıkoturumda” başlıklı bir video vardır. Seçimlere
giren partilerin liderleri televizyonda tartışıyorlar. Videoyu izlediğimizde
bugün hayal bile edilemeyecek bir seviyenin tutturulduğunu görürsünüz. O
zamanki adıyla “Sosyalist Parti” lideri Doğu Perinçek konuşmaya başlayınca
diğer parti liderleri pis pis sırıtıyorlar. Bunun dışında pek sarkazm
görülmüyor. Milyonlarca kişi izlediği içindir ama yine de bugünle karşılaştırma
anlamında ipuçları verir.
Gündelik hayatta da durum farklı değildi. Bugün işi gücü
birilerine ayar vermeye çalışmak olan insanlar o zamanlarda daha az görülürlerdi.
Peki, ne oldu da sarkazm son 20 senede sol şeridi kapattı?
Bir kere genel bir kuralı hatırlatmamız lazım. Türkiye
kapitalizmle yönetilen bir ülke. Bu kapitalizm, teknik olarak gelişen ama üst
yapısal kurumlarda alabildiğince gericileşen, görgüsüzleşen, şerefsizleşen bir
kapitalizm.
Genel kuralımız şuydu: Kapitalizm çürütür. Yozlaştırır,
yalnızlaştırır, bozar, içine eder…
Her şey kötüleşirken, geriye giderken, çürürken insani
ilişkiler neden iyiye gitsin?
SOSYAL MEDYA GELİYOR
Klasik Marksist önermeyi yani üretim ve paylaşım
ilişkilerinde yaşanan dönüşümlerin toplumların psikolojisinde, yapısında “büyük
oranda” etkili olduğu önermesini elbette terk etmeyeceğiz. Zaten bu önerme üst
yapısal kurumların toplumlun üzerinde hiç etkili olmadığını da hiçbir zaman
iddia etmemesine rağmen öyle olduğu suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştır hep.
Kapitalizm gelişirken, üretim ilişkileri başkalaşırken insanlar
çürüyordu fakat bir takım araçlar da bu çürümeye başka yollardan katkıda
bulunuyordu. Sosyal medya bunların en önemlilerinden. Sarkazm, orada altın
çağını yaşıyor, burca bayrak dikiyor. Sosyal medyada herkes birbirine
geçiriyor.
Sosyal medyadan önce dikkatleri Okan Bayülgen’e çekmek
isterim. 90’lı yılların ortalarında piyasaya çıkan bu şahsiyet sarkazmı epeyce
popüler yapmıştır. Programı arayan seyircilere yaptıkları, özür dilerim ama
“eşeğin şeyine sokmak” deyiminden başka bir deyimle açıklanamıyor.
Popüler kültürün en önemli ikonu olarak Okan Bayülgen’in bu
tavırları kalıcı hasarlar bırakmıştır bana göre. Sonra sosyal medya gelmiştir.
İlginçtir, dünyadaki ilk sosyal medya örnekleri Türkiye
toplumuna yönelik ortaya çıkmıştır. 1999 gibi itiraf.com ve Ekşi Sözlük ortaya
çıkmıştır. Yani evinde oturan birilerinin bri şeyler yazarak birçok insan
ulaşması olayı buralarda başlamıştır. İtiraf.com’da diyalog imkanı dolayısıyla
ayar verme isteği yani sarkazm yoktur ama Ekşi Sözlük’te sarkazmın allahı
vardır.
O Ekşi Sözlük üslubunun tıpkı Okan Bayülgen üslubu gibi
kalıcı hasarlar bıraktığını düşünüyorum.
FACEBOOK GELİYOR
Ekşi Sözlük ne kadar sarkazm yuvası olsa da toplumun
çoğunluğuna hitap eden bir platform değildi. Asgari entelektüel birikim talep
eden bir yapısı vardı. Bunu gram talep etmeyen sosyal medya uygulaması Facebook
oldu. Ben, Türkiye’de Facebook’a ilk üye olanlardanım. Elitizm gibi
algılanmasın ama ilk zamanlar site İngilizce’ydi ve dolayısıyla çok az insan
platformu “seviyeli” bir şekilde kullanıyordu. Sonra Facebook bir fenomen oldu.
Şimdi ise bir bok çukuru haline geldi.
Artık orada insanlar oturduğu yerden birbirlerine karşı
sarkastik dil geliştiriyorlar. Tanımadığı insanlara karşı bile bunu
yapabiliyorlar. Geçenlerde bir film eleştirime tanımadığım birisi küsküyü
vermişti. Hayret ettim. Tanımadığı birisinin bir yazısını yerin dibine sokacak
enerjiyi, motivasyonu nereden buluyor?
Toplumsal koşullar berbat olduğu için insanlar (emekçiler
diyelim) inanılmaz gerilim yükleniyorlar ve bu gerilimi, kaynağına
yöneltemedikleri için buldukları garibana (geçen günkü ben örneğin)
yöneltiyorlar. Sosyal medya da bunu çok zahmetsiz bir şekilde gerçekleşmesini
sağlıyor.
AKP -kendisinden önceki iktidarlardan bir kopuş olarak
değerlendirebileceğimiz- ortaya alabildiğine bireyci, sahici değer yoksunu
(takva sahibi ama), kinle dolu bir toplumsallık çıkardı. Türkiye’deki sarkazmın
şampiyonlar ligine yükselmesinin sebeplerini araştırırken bunu da mutlaka göz
önünde bulundurmalıyız.
SİYASETEN SARKAZM
Asla olmamalı diye düşünmüyorum.
Dünyadaki en büyük sarkastik kişi Lenin'dir. Okurken yorulursunuz. Marx ve Engels de öyle. "Anti-dühring" bir sarkazm destanıdır.
Geçen sene AKP ile
Fettullahçıların arası bozulunca o zamanki soL gazetesi “Hepinizi aynı BOP’un
soyusunuz” diye başlık atmıştı. Ne denebilir ki başka? Akit Gazetesi bir şey
kustuğunda “Akit yine çukurundan seslendi” demek meşrudur.
Sol siyasetlere karşı sarkazmı doğru bulmuyorum. Diğer sol
örgütleri itibarsızlaştıracak söylemlerden kaçınıyorum çünkü çok iyi biliyorum
ki Türkiye’de sosyalizm mücadelesi vermek çok çok zor bir iş. Durum böyleyken
bu tutumu doğru bulmuyorum. “Ne eylerlerse güzel eylerler” gibi bir şey değil
bu. Örneğin gidip 1 Mayıs’ta maket tüfeklerle yürüme, kafana türban takıp
Sultanahmet’e koşma, özelleştirmeleri savunma, AB’yi savunma falan.
Bu arada liberalleri sol saymadığım için onlara da her türlü
geçirmeyi meşru buluyorum. Örneğin Ufuk Uras ağzını açıp “biz Gezi sürecini
örgütlerken” falan dediğinde kendisini feci itibarsızlaştırmak istiyorum. Murat
Belge “AKP’nin demokrat olmadığını anladım” dediğinde “bi’siktir git” demek
istiyorum.
Kürt siyasetinde hayran olduğum şeyler de var eleştirdiğim
şeyler de. Sarkazmı en çok Sırrı Süreyya Önder hak ediyor bence. Kendine
sosyalist deyip de gidip Ertuğrul Özkök’ün doğum günü partisinde sempatiklik
yapma? “Darbe dinamikleri” gibi bir kelime kullanma. Sürekli ayet, hadis okuma.
Fettulah Gülen’e acil şifalar dileme. Said Nursi’ye yıkama yağlama yapma.
Tayyip’le çay, simit goygoyu yapma. O kadar da değil. Bunlara mecbur değil.
Kürt siyaseti bazı siyasi hamleler yapmak zorunda olabilir. Bunların bazıları
aklıma yatmaz ama bir şey demem fakat Sırrı’nın bazı saçmalamaları sarkazmı
çağırıyor göreve. “Sırrı yine güldürmedi” gibi bir başlık hakaret değildir bana
göre. Altan Tan gibilerini ise sarkazmla yetinmeyip tasfiye etmek lazım bana
göre.
Kemalistler de bazen saçmalıyorlar. Türkiye’de AKP’ye
vurmayıp, bitmiş iflas etmiş bir ideoloji ve de karar mekanizmalarında hiç yer
almayan bir ideoloji olarak Kemalizme çakmayı hedef saptırmak olarak görüyorum
açıkçası. Bu yüzden biraz ihtiyatlıyım ama onlar da dediğim gibi bazen öyle
cümleler kuruyorlar ki çakmamak elde değil.
Sarkazm bende kişisel olarak vardır. Bunu politik alana
yöneltmek ve kişisel alanımdan tamamen çıkarmak gibi bir uğraşım vardır. Ne
kadar başarıyorum bilemiyorum. Büyüyünce politik olarak gerekene ayarı veren
ama kişisel ilişkilerinde acayip empatik biri olucam. İyi günler…
Etiketler: altan tan, Anti-dühring, Freidrich Engels, Kapitalizm, Karl Marx, Lenin, Marksizm, okan bayülgen, sarkazm, sırrı süreyya önder