Klasik Amerikan sinemasını sever misiniz?
1969 tarihli “Easy Rider” filmi klasik Amerikan sinemasını
sonlandıran filmdir. Büyük bir etki yaratan bu film, şablon ve ağdalı klasik
Amerikan sinemasının bitişini ilan etmiştir.
Şablon, doğal olmayan ve ağdalı tarzı bitiren biraz da toplumsal
gelişmelerdir. 1970’lerin ekonomik krizi, 1968 yılında Avrupa’da başlayıp hızla
Amerika’ya yayılan özgürlükçü gençlik hareketleri, Vietnam Savaşı’nın sebep
olduğu toplumsal travma, Watergate Skandalı’nın armağan ettiği güvensizlik,
Sovyetler Birliği ile girilen “detant” dönemi falan hep birlikte Amerikan
sinemasını kökten etkilemiştir.
Eski ağdalı ve şablon anlayış bu yüzden biraz sıkıcıdır.
Tatsız, kokmayan, renksiz bir sinemadır bu.
Fakat her şey gibi istisnalar da barındırır.
Başlıkta değindiğimiz “Evrim Teosi’ni konu edinen film” 1960
tarihli “Inherit the Wind/Rüzgarın Mirası”dır.
Film, 1925 yılında yaşanmış bir olaydan esinlenmiştir.
Bir lise öğretmeni dersinde Evrim Teorisi’nden, Darwin’den
bahsetmektedir.
1925 Amerika’sı için bu, kabul edilemez bir şeydir. Şu
andaki durumlarını bilemiyoruz.
Ülkemizin şu andaki durumunu biliyoruz ama. 2013 yılında, bu
sebepten dolayı İzmirli bir meslektaşımıza dava açılmıştı.
Biyoloji öğretmeni Bertram Cates tutuklanmıştır.
Klasik Amerikan sinemasının bir “tür” haline getirdiği
“mahkeme filmi” başlar.
İki etkili ve ünlü avukat saldırıya ve savunmaya geçmiştir.
Bilimle arası iyi olan gazeteci de bir yan karakter olarak işlev görmeye
başlar.
Bu anlamda film, biçimsel olarak o dönem Amerikan
sinemasının tüm özelliklerini barındırır. Abartılı diyaloglar, abartılı çekim
açıları, sokağa çok az çıkan bir mekân seçimi, gerçekçi olmayan oyunculuklar…
Bir mahkeme filminden ne bekleniyorsa onların hepsi
bulunabilir “Rüzgarın Mirası”nda.
Biz Evrim Teorisi ve onun ele alınışıyla ilgileniyoruz.
Bu ele alışı gayet yapı bozucu bulanlar var. Biz de böyle
düşünüyoruz. Gerçekten de 1960 yılında bilimi bu kadar savunmak az buz bir şey
olmasa gerek.
Bir diğer görüş de filmin Evrim Teorisi’ni ele alışını “ne
şiş yansın ne de kebap yansın” şeklinde olduğunu düşünüyor. Bize göre biraz
vicdansız bir yaklaşım. Filmin sonundaki sahne kastediliyor elbette. Klasik
Amerikan sinemasının “sürpriz son” merakı bilinir de bu “sürpriz son” acaba
politik bir tercih midir? Açıkçası bilemeyiz. Çok da önemli değil. Herkesin
bizim olduğumuz kadar gelişkin bir doğa ve toplum yorumuna sahip olmasını
bekleyemeyiz. Bunu, uzun yüz yıllar boyunca da göremeyeceğiz zaten. Yönetmen
öyle düşünüyor olabilir ama onun o yıllarda gösterdiği bu cüret takdire şayan
diye düşünüyoruz.
Klasik Amerikan sinemasına aşina ve biraz da hayran
değilseniz, filmi biraz sıkıcı bulabilirsiniz.
Evrim Teorisi’ni işleyen hem de eğitimde gericilik ve
ilericilik meselesi hakkında söz söyleyen kaç film vardır diye sorulunca,
cevabın acıklı olduğu görülecektir.
Bu anlamda da filmi izlemek faydalı olacaktır…
Etiketler: Devrimci sinema, easy rider, evrim teorisi, inherit the wind, rüzgarın mirası, Sinema