Böyle diyor filmdeki Ahmet karakteri. Bu cümle Dostoyevski’ye
ait. Akademisyen olan Ahmet, derste Dostoyevski’den bu alıntıyı yapıyor.
Kubu Zekirdemiz’in son filmi “Bunaltı”yı izledim.
Kendisinin bütün filmlerini en az iki kere izledim.
Bazılarını üç kere. Bir anım vardır: Bir yaz dönemi, Kubu’nun filmlerini her
gün sırayla izliyordum. İçeride sadece sesleri duyan annem, ünlü sosyal medya
fenomeni Sırma Doğan, kardeşim Okan’a dönerek “la Okan bu Baran manyak la! Her
gün aynı filmi izliyo” demişti.
Ünlü fenomenin bu tespiti mantıksız sayılmazdı. Filmleri
birbirlerine benzer. Buraya döneceğiz.
Kubu’nun birçok röportajını da okudum. En son geçtiğimiz
hafta Hürriyet’te yayınlananı okudum. Bu röportajda aslında kendi sineması
üzerine, genelde de sinema üzerine çok ilginç cümleler varken insanlar genelde
Kubu’nun HDP’ye oy vermesine taktılar. Onunla ilgilendiler. 2010
Referandumu’nda yetmez-ama-evet (not enough-anyhow-yeap) oyu veren Kubu ne
yaparsa tersi yapılmalıymış. O zaman Devlet Bahçeli’yle neden dalga geçiyoruz
ki? Kubu’nun Türkiye’ye vereceği tahribat, kafa karışıklığı keşke sadece not
enough-anyhow-yeap ile sınırlı kalsaydı. Bu tavır, onun varlığının en az önemli
olan kısımlarından biridir.
YAŞAMIN ESASI İHANETTİR, KÖTÜLÜKTÜR.
Örneğin röportajda böyle diyordu Kubu. Yemişim
yetmez-ama-evet’i! Bu insan böyle düşünüyor ve çok etkili bir insan kendisi.
Film çekiyor ve Türkiye’nin enteljiyansını allak bullak ediyor. Kubu’nun
filmlerini ortalama 20, 30 bin kişi seyreder ama bu insanlar Türkiye’de en çok
düşünen, en çok zihinsel faaliyette bulunan insanlarıdırlar. Adam, kötülüğe
saplantı derecesinde bağlı ve bu bombayı her üç, dört senede bir neredeyse
saldırı gibi toplumun en akıllı kesimlerinin ortasına atıyor. Yemişim HDP’ye oy
vermesini! (Bu, iyi bir şey ayrıca.)
İNSAN DOĞASINI KAZIRSAK VARACAĞIMIZ YER YARADILIŞTAKİ
SAKATLIKTIR
Yaradılış? Sakatlık? İnsan doğası? Peki Kubucuğum (bu
xciğim, yciğim gibi seslenmeleri sevmediğim doğrudur) Küba’da adi suçların yok
denecek kadar az olmasını nasıl açıklayacaksın? Üstelik Flash TV gibi bir
coğrafyanın tam göbeğinde yer alıyorken ve de üstelik ekonomik problemler
varken?
HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ CİSİMLERİN KONUMUNDAN BAŞKA
Ok, kib, bye!
İNSAN YALNIZKEN İNSANDIR. BEN YALNIZ OLMAK İSTİYORUM.
O zaman film çekmeyeceksin. Ortamlarda ego kasmayacaksın.
Kabul et beğenilmek, dikkat çekmek, gizem kasmak hoşuna gidiyor. Eğri oturup
doğru konuşalım. Valla benim yazınsal üretimlerim beğenilince ben de mutlu
oluyorum. Yorumları çok sevdiğim söylenemez ama...
SANATÇILAR MIYMINTIDIR
Bu çok doğru işte. “Normal” biri sanatçı olamaz. Kafası
kırık olması lazım. Algıları çok geniş olması lazım. O zaman yaratıcılık
geliyor, takdir geliyor. Ego da ekzosfere (atmosferin en üst katmanı) çıkıyor doğal
olarak.
Filme gelelim mi?
Bu Kubu’nun en “iyi” filmi.
Hiçbir Zekirdemiz filminde göremeyeceğimiz şeyler var bu
filmde.
Aslında film oldukça tipik bir Zekirdemiz filmi gibi
başlıyor.
Bir suç var veya toplumsal normlara göre ahlaki düşkünlük
olarak görülen bir eylem var. Kubu’nun büyük bir başarıyla canlandırdığı Ahmek
karakteri tipik bir şerefsiz Kubu karakteri. Sevgisizliğin, hiçbir şeye değer
vermemenin kitabını yazıyor. Tarantino’nun “Kill Bill” filminde ne diyordu
“Hattori Hanzo yeni bir kılıç yapana kadar dünyadaki en iyi kılıç onun son
yaptığı kılıçtır.” Zekirdemiz yeni bir film çekmeden, Türkiye sinemasındaki en
şerefsiz, en tuhaf, en üç kağıtçı karakter onun son filmindeki karakter(siz)dir.
Gerçi Tayfun Pirselimoğlu’nun karakterleri onunkilere ciddi rakip oluyorlar
bana göre. Tuhaflıkta da Reha Erdem’inkiler kolay kolay pes etmezler.
Ahmet, anlaşılan kızına değil de eşine berbat bir hayat
dayatıyor. Evde sevgilisiyle aşna fişne yaparken eşi ve kızı trafik kazasında
ölüyor. Ahmet hiçbir şey hissetmeyen, ruhsuz, donuk hayatına devam ediyor.
İnsanlarla, insanlıkla arasına ördüğü duvardan öteye kimsenin geçmesine izin
vermiyor. Kendi arada sırada duvarın öte tarafına geçip bir gerilla eylemi
yapıp geri çekiliyor ama.
Tipik Kubu karakter(siz)i. Sevgi, umut, empati, sempati
sıfır; kötücüllük, tuhaflık, saykoluk, bencillik diz boyu.
SPOILER SPOILER SPOILER SPOILER
Bir Kubu filminde insani bir değerin, hümanizmin, erdemin
kırıntısının olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Bu filmde bu var. Kubu sert bir
kroşe indiriyor. Ahmet karakteri ölen eşini ve çocuğunu özlüyor. Üstüne üstlük
“iyi” karakter Neriman’a empatiyle yaklaşıyor. Gidip onun ayaklarına kapanıp
ağlıyor. Gözlerime inanamadım…
Neriman karakterine odaklanalım. Çok güzel bir kadın olan ve
olağanüstü düzgün bir Türkçe’yle konuşan bu karakterin kapıcı kadın rolündeki
başarısızlığını belirtmem lazım öncelikle. Gerçekçiliği severim. Bir de oldukça
amatör görünen topallaması. Bu anlamda hiç olmamış. Önemli olan bu değil. İlk
defa bir Kubu filminde “iyi” bir karakter gördüm. Pırıl pırıl iki evladıyla umudu
temsil etmesi bir yana, baştan aşağı erdemli. İsviçre çakısı gibi bir kadın. Üstelik
yüce değer emeği temsil ediyor. Bunlar Kubu Zekirdemiz evreninde olmayan
şeyler. O yüzden gözlerime inanamadım.
Filmin sonunda filmini eşi ve kızına adamış olması birçok
şeyi açıklıyor. Kubu’nun bir insan evladına bir şey adaması, bir jest yapması
görülmüş bir şey değildir. Bu iki insana büyük bir sevgi duymuş olmalı. Aksi
mümkün değil gibi geliyor bana. O karanlık evrene bu iki insanın güneşi doğmuş
olmalı. Başka bir açıklama aklıma gelmiyor çünkü.
Hiç olmayan şeyler var bu filmde. Tümüyle kendisiyle
çelişmesini bekleyemeyiz ayrıca. Yakında çıkacak olan “Kor” adlı filmini
merakla bekliyorum.
Nasıl Çelik değişiyor, her şey değişiyor.
NBC sineması, “Üç Maymun”dan sonra görüntü ve ayrıntı odaklı
olmaktan çıkıp aynı zamanda iddialı hikâyeler de anlatan bir sinemaya
dönüşmüştü. Şimdi Kubu’nun sineması da kötülük bombardımanından çıkıp az, biraz
bize soluk alma fırsatı da veren bir sinemaya dönüşecek mi acaba?
Bekleyip göreceğiz ama “malımı” iyi tanıyorum ben. O anlamda
çok umutlu değilim.
Beni yanıltırsa memnun olurum.
İyi günler.
Cu.
Etiketler: Zeki Demirkubuz