Başlıktaki üç noktaya bakıp da çok derin şeyler
söyleyeceğimi düşünmeyin. Bu yazıda
nitelikli goygoy ve biraz da siyaset olacak.
Merhaba arkadaşlar nasılsınız?
Ünlü (tam) halk aydını, ünlü yaşam uzmanı, ünlü edebiyat
tüketicisi, ünlü historolog Kadir Taşdelen ile günü birlik bir Edirne gezisi
yaptık. Bu gezinin izlenimlerini, hissettirdiklerini “kamuoyuyla” paylaşacağız.
Not: Yakınlarda, çok az kişinin tanıdığı bazı insanların Facebook’a
düşüncelerini yazarken “kamuoyuna” kelimesini kullandıklarını gördüm ve çok
güldüm.
Ünlü (tam) halk aydınıyla bir ay önce de bir Bursa gezisi
yapmıştık ve izlenimlerini paylaşmıştık.
Yani demek oluyor ki eski başkentleri gezmek iyi oluyor.
Tarihe meraklıysanız eski başkentlerde çok iyi izler bulabilirsiniz. Çünkü her
dönem, her iktidar (sosyalist olanları da) başkentlere çok yatırım yaparlar ve
bunlar bir zaman sonra tarihi değere dönüşürler. Örneğin şu anda bile Edirne’ye
fazla gelen üç adet büyük, yürüme mesafesindeki camiyi daha iyi anlarız. Belki
de yakın gelecekte Gezi Parkı’na inşa edilmek istenecek olan Topçu Kışlası’nın
1909 yılındaki işlevini ve o işlev ile AKP arasındaki ilişkiyi daha iyi kurarız.
Bu pazartesi gittik Edirne’ye. Daha önceden kararlaştırılmış
bir etkinlikti. Kadir, dünyanın en politik yerinde, Apograd’da (Lice)
çalışıyor. Seçimler dolayısıyla rapor alıp İstanbul’a gelmiş. Ne yapalım ne
edelim dedik. Yakınımızda diğer bir Osmanlı başkenti ve gastronmi için
olanaklar sunan (tava ciğeri) bir şehir var dedik. Edirne’ye gidelim dedik.
2 Kasım 2015’te…
1 Kasım akşamı ünlü historologu arayıp, şu anda bir etkinlik
yapacak durumda olmadığımı kendisine söylemek istedim açıkçası. Çünkü Türkiye
halkının yarısı diktatoryal faşizme onay vermişti. Kızgın ve üzüntülüydüm. Bu
halkın ağzına biber süreyim…
Ama Apograd’da sosyal olarak yapacak bir şey bulamayan
kardeşime verdiğim sözden de dönemedim.
Bursa gezisi gibi karga kahvaltısını etmeden değil, ettikten
sonra buluştuk bu sefer.
TEYP
O gezi esnasında müziğin nasıl rol çaldığını anlatmıştım.
Kazım Koyuncu’nun “Tsira” parçasının nasıl geziyi domine ettiğini görmüştük.
Arabanın teybi bozulduğu için bu sefer müzik yoktu. Müzik olmayınca ünlü halk
aydınıyla birbirimize sardık. Kendisi liberal demokrat mütedeyyin olduğu için
pek ortak nokta bulamıyoruz doğal olarak ve kolaylıkla Hades’i bulabiliyoruz.
Bir ara neden telefondan Youtube’culuk yapmıyoruz dedik. Kadir’i kırmadan nasıl
Hüsnü Arkan’ı ve buğulu erkek sesinden şiir dinlemeyi sevmediğimi
söyleyecektim. Birkaç gün önce ünlü Hüsnü Arkan hayranları, Zahide Çolak,
Mehmet Kahraman ve Esra Dilara Tümöz ile feys üzerinden atışmış olmamama rağmen
ve de Kadir’in o yazışmalardan haberi olmasına rağmen ısrarla Hüsnü’nün son
parçalarını çalmaya devam etti. Neyse ki şarjı ve megabaytları bitti. Buğulu
sesten şiir olayını da artık açık açık söyledim. “Mal” buydu ve bu kişi
gerçekten ama gerçekten şiir, hele ki buğulu erkek sesinden şiir sevmiyordu.
Bu arada Kadir kendisine yaptığım öneriyi uygulamış ve çaya
şeker atmayı bırakmış. Artık varille çay içiyormuş. Ne güzel. Bir Metro
tesislerinde çaya, Somali’deki asgari ücret kadar parayı ödedik ve kısa süre
sonra da Edirne’ye girdik.
Daha önce Edirne’ye gitmiştim. Üç, dört sene önce Yunanistan
Komünist Partisi’nden kadınlar Edirne’ye gelmişlerdi ve orada bir salonda
buradan kadınlarla 8 Mart’ı kutlamışlardı. Çok kötü bir salon etkinliğiydi.
Genelde salon etkinlikleri çok kötü oluyor zaten. Evet, öyle. O gün sadece beş,
on dakikalığına Selimiye’yi gezebilmiştim.
Edirne meydanına vardık. Edirne’de hemen hemen her yeri
yürüyerek gezebiliyorsunuz.
Önce Eski Cami ile başladık. Camileri gezerken mimarlık ve
ideolojik mesajlarla ilgileniyorum. Onun dışında hiçbir şey hissetmiyorum. Daha
doğrusu olumlu hiçbir şey. Eski Cami Selçuklu tarzında bir cami. Bursa’daki Ulu
Cami tarzında. Bayağı büyük ve etkileyici. Edirne ilk başkent olduğunda “biz
buradayız” dedirtmek için eski tarzda dikilmiş bir yapı. Bu arada caminin bir
yerinde Kabe’den gelmiş bir taş varmış. Mihrabın yanında bir yerde (mihrab ile
minberi bir türlü öğrenemiyorum). Mandalina kadar bir şey. Üzerini şeffaf bir
plastikle kapatmışlar. İnsanlar ona ellerini değdirip dua ediyorlar. Anlamaya
çalışmaya uğraşmıyoruz çünkü anlayamıyoruz…
SELİMİYE
Gerçekten çok etkileyici bir yapı. Edirne’ye girerken yolda
tam karşınızda iki minareli gibi duruyor. Bir mimarlık şaheseri. Süslemelerine
çok özenilmiş. Tavanda bir yerde bir deformasyon var. Rivayete göre Bulgarlar
çekilirken top atmışlar. Mustafa Kemal de ibret olsun diye tamir edilmemesini
salık vermiş. Türk devletlerinin başka dinlerden insanların mağbetlerine neler
yaptıklarını hiç sorgulamıyoruz…Keşke sadece mağbetlerine bir şeyler yapmış
olarak kalsalardı.
TAVA CİĞERİ
Bu gezilerin bir de gastronomi boyutu olmalı. Oldu da.
Edirne’nin tava ciğeri meşhur. Sakatat sevmeyenler beni arkadaşlıktan
çıkartsınlar. Vedat Milor’ün blogundan oradaki en iyisinin Aydın Usta olduğunu
okuduk. Hemen Eski Cami’nin altında bir yerlerde. Oturduk. 14 TL ücreti olan
tava ciğerini söyledik. Yanında kurutulmuş acı biber ve oldukça öttürgen olan
bir domatesli sos geldi. Ne denebilir ki…Tatmadan ölmemeye çalışın. Tek
kelimeyle harika. Sadece onu yemeye bile gidilir Edirne’ye.
Sonra Tunca ve Meriç nehri üzerindeki köprülerden geçtik.
Tunca nehrindeki garip yaratığın ne olduğunu hala çözebilmiş değilim. Yılan
balığı, tazmanya şeytanı, tembel hayvanı (sloth) karışımı bir şeydi. Meriç
nehri kenarındaki belediye tesislerinin çayı ölmüş eşek gibiydi. Tamam CHP’ye
vurma zamanı değil de o neydi be öyle? Edirne’de yaşıyor olsaydım sırf bu
yüzden AKP’ye oy verirdim.
Bulgar kilisesi kapalıydı. Dışarıdan gideri var gibiydi.
Sonra bir kapalı çarşı gezdik. Gerçekten aynı İstanbul’daki
gibi bir şeydi. Muhtemelen İstanbul’daki ondan esinlenerek yapılmıştır.
Sırada Üç Şerefeli Cami var. Bir sorun oldu. Yolda bir
yerden köy şarabı aldım. Siyah poşette duruyordu. O camiyi gezmek istiyordum
çok ama yanımda şarap vardı. Yapacak bir şey yok girdim öylece camiye.
Saygısızlık yapma niyetiyle değil kesinlikle. Tamamen zorunluluktan. Kimse
bilmedi bunu. Dolayısıyla sorun yok.
Aydın Usta’nın tam karşısında nihayet aradığımız iyi çayı
bulduk. Bu arada Kadir’i ikram
faşizminden dolayı da eleştireceğim “kamuoyu” önünde. Geçenlerde bir
teyze kulağımdan içeri makarna salatasını tıkamaya çalışıyordu. O kadar olmasa
da Kadir’de de bir ikram faşizmi eğilimi var.
Sonra dönüş yolu. Yine müziksiz. İstanbul’a girişi saat
22.00’ye denk getirmek büyük hata oldu. Kamyonların trafiğe çıkma saati çünkü.
İlk defa İstanbul’da trafiğe takıldım.
Genel olarak çok nitelikli bir geziydi. Her anlamda tatmin
ediciydi ama moral, motivasyon olarak çok düşük olduğum için yeterince tadını
alamadım gezinin. Önümüzdeki maçlara bakacağız.
Herkese oraya gitmeyi tavsiye ediyorum. Kadıköy’e gidip
mekana 80 lira bayılmaktansa bu geziyi gerçekleştirebilirsiniz.
İyi günler.
Etiketler: kadir taşdelen, kişiler