Bu konunun çok önemli ve çok popüler bir şey olduğunu
düşünüyorum. O yüzden düşüncelerimi yazmak istiyorum. Bunlar benim tecrübeler
ve gözlemler sonucunda geliştirdiğim düşüncelerim, dolayısıyla yorum bölümünde
“öyle değil böyle” gibi şeyler yazmayınız lütfen. Bir de ben; kadere inanmayan
ve de her şey üzerinde ekonomi-politiğin önemini kavramış bir insanım. Bunları
da aklınızda tutunuz. Başlayalım:
*Aşk, dünyadaki, ikinci, en güzel ve en olağanüstü şeydir.
Birincisi devrim yapmaktır.
*Aşkla ilgili akılda tutulması gereken ilk şeylerden biri
onun matematiğinin olmadığıdır. Matematiği olmadığı gibi klişeleri de yoktur.
Öyle bir şey olur ki yıllardır geliştirdiğiniz tutumu, ilkeyi üç haftada
yalayıp, yutarsınız.
*Aşk aslında nadir olan bir şeydir. Sizin fiziksel
çekiciliğiniz veya sosyal-renkli bir insan olmanız bu sıklık üzerinde etkili
olur. Bir de manyak olmamanız lazım. Fiziksel olarak çekici değilseniz veya
renkli-sosyal biri değilseniz işiniz zor.
*Öz güven de çok önemlidir bu işlerde. Konuşurken sesi
titreyen biri başka birisine çekici gelmez.
*Toplumsallığın aşk üzerinde ne kadar etkili olduğu ile
ilgili çok madde olacak. Yardırmaya başlayalım o halde. Türkiye’de aşkın
önündeki en büyük engel toplumsallıktır.
*En güzel aşklar eşit ve özgür bir toplumda yaşanacaktır. Şu
anda öyle bir toplumda yaşamıyoruz. İnsanların hayatları üzerinde belirleyici
olan, buna hiç hakları olmadığı halde, bir sürü şey var. Kafalar rahat değil o
yüzden aşklar da eksikli. Ama doğa engel tanımadığı için aşık oluyoruz. Toplum
dandik diye de geri durmamalıyız.
*Türkiye’de kadın olmak istemezdim. Çok zor. Herhangi bir
İslam ülkesinde de kadın olmak istemezdim. İnanılmaz bir baskı var onların
üstünde çünkü. Erkeklerin tuzları kuru, işleri Almanya’dan iyi, iyi yere dükkan
açmışlar.
*Bu arada aşkla ilgili düşüncelerde kadınlarla erkeklerin
oldukça farklı yaklaştıklarını da belirtelim. Bunda hem biyolojik yapı etkili
ama bence toplumsallık ondan daha fazla etkili.
*Aşk ender ortaya çıkar dedik. Türkiye’de insanlar bunun
peşinde değil evlenip, çocuk sahibi olmanın derdinde.
*Evlilik kadınlar için aslında bir nevi özgürleştirici bir
şey oluyor. Daha fazla gardiyanı olan bir hapishaneden (anne, baba, abi,
kardeş, laf sokan komşu) bir tane gardiyanı olan bir hapishaneye giriyorlar
(koca). Üstelik o gardiyanı alt etme ihtimalleri de var. Erkeklerin dediğimiz
gibi işleri Almanya’dan iyi.
*Türkiye’deki kadınların %100’ü erkeklerin de %99,9’u
evlenmek istiyor. Bunun suç olduğunu ima etmiyorum yanlış anlaşılmasın.
Evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve boşanmış insanların bir bölümü biraz daha
doğal, telaşsız yaklaşabiliyor olaya.
*Ben dört kere aşık oldum. Hemen hemen her dünya kupası senesi.
Yaşım 36. 25 yaşında biri bu skora zor ulaşır diye düşünüyorum. Bu dört kişiden
sadece bir tanesi bu yazıyı okuyacak ama beğenmeyecek.
*Her zaman çivi çiviyi sökmüştür. Aşktan bahsediyoruz.
Mantık olaylarından veya bir takım projelerden bahsetmiyoruz.
*Aşkta bir yıl psikolojik eşiktir. Geçilmesi gerekir.
*Esnaflık yapmayacağım. Evrim Ağacı sitesinde bir yazı
okudum. İnsan aşık olunca beyninin salgıladığı bir madde var. Bu madde bir
buçuk, iki sene sonra salgılanmamaya başlıyor. İnişli çıkışlı ilişkiler örneğin
Frida Kahlo’nun eşiyle arasında olan şey, bu süreyi uzatır.
*Cinselliksiz aşk olmaz. Aksini kabul etmiyorum.
*Aşksız cinsellik olabilir. Kadınlar için çok zordur ama
erkekler için kolaydır. Toplumsallık ne kadar etkili bilemiyorum.
*Kadınlar cinselliğe olduğundan belki on katı bir anlam
yüklüyorlar. Alan-veren mantığından dolayı bu. Burada da suçun büyük bölümü
aslında erkeklere ait.
*Dünyada kadınların kafalarının en rahat oldukları ülkeler
İskandinav ülkeleri ve Küba’dır. Ekonomiyle direk alakalıdır bu. İskandinav
ülkelerinde, tarihsel olarak neredeyse sosyalizme varabilen sosyal devlet
uygulamaları vardır. Küba’da zaten sosyalizm var. Kadınlarda ne yaparım, ne
ederim kaygısı yok. İskandinav ülkelerinde intihar olaylarının sık yaşandığı
bir kapitalizm yalanıdır. En yüksek olan ülke İsveç değil Macaristan’dır.
İskandinav ülkelerinin kabul edilemez sosyal devlet uygulamalarını hazmedemeyen
neo-liberal ideologlar bu yalanı atmışlardır.
*Türkiye’deki insanların yaşları ne olursa olsun yaşam
enerjileri yok. 30 yaşın üstündekilerde çok daha az. Bu, onların suçu değil.
Böyle durumlarda aşklar sık olmaz, olursa da yavan olur.
*Türkiye bir “aradığını bulamamış insanlar” cennetidir.
*Kadınların evli erkeklere karşı ilgilerinin olduğunu duydum
sıkça. Sağlam kaynaklardan. Mutlaka bir genelleme yapılamaz. Bunun sebebi
aradığını bulamamış olmak ve Türkiye toplumunda bunun zor olması olabilir.
*Toplum genelde mutsuz ve tatminsiz bireylerden oluşuyor.
Bir kere cinsellik bir tabu. Çalıştığı işten mutlu olan kişi çok az. Herkesin
baş etmesi gereken sinir bozucu bir toplumsallık var. Çok az insanın kendisini
geliştirecek ve hayattan zevk alacak parası ve vakti var. Aşk zor yani.
*Bekaret konusuyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum da
neyse ya boş verin...Veya şunu söyleyeyim, evet bunu bir efsane haline getiren
erkek egemen toplum ama kadınların da biraz mücadele etmesi gerekiyor bunun
için. Bu gereğin farkındalar mı acaba? Büyük oranda değiller. Erkekler durup
dururken erkek egemen toplumdan vazgeçmek istemeyecekler.
*Günümüzde kadınla erkeğin iletişime geçme olanakları eskiye
nazaran daha fazladır. Dolayısıyla aşk da daha fazla oluyor. “Nerede o eski
aşklar” gibi söylemler bana gerçekçi gelmiyor. Her dönem kendi arızalarıyla bir
arada var. Şurası gerçek ki günümüzde insanlar daha fazla sosyalleşiyorlar.
*Babaannelerimiz biraz da çaresiz kaldıklarından dolayı ömür
boyu rezil adamlara katlanmak zorunda kaldılar. Görücü usülü evliliklerin daha “sağlam”
olduğuna katılmıyorum kesinlikle. Ekonomi-politik ve toplumsal dokuyla alakalı
bunlar. Her beraberlik çelişki biriktirir. Bunların bir bölümü artık
sürdürülemez duruma gelir. Toplumsal ve ekonomik faktörler sürdürür onları.
Eski evliliklerin daha sağlam görünmesinin nedeni budur. Toplumsal ve ekonomik
faktörler sürekli değişir.
*Bir kişiyi takıntı haline getirmek…En yapılmaması gereken
şey. Sadece aşık olduğu kişiyi değil, başka herhangi bir bireyi hayatın
merkezine koymak yanlış bir tutumdur bana göre. Sevgili, eş, anne, baba,
arkadaş, çocuk, ünlü birisi…Hangisini yapıyorsanız hayatınızı dolduracak başka
şeylerin eksikliğinden dolayıdır derim. Bu, sevdiğimiz kişileri sevmeyelim
anlamına gelmemeli. Sev ama bütün dünyan haline getirme. Dünyaya ve kendine
haksızlık etmiş olursun. Böyle diyorum ama bunun kolay bir şey olmadığını da
gayet iyi biliyorum.
*Bazı insanlar yıllarca ultra-mükemmel bir insan hayali
kuruyorlar. Sonra belki onunla karşılaştıklarını düşünüyorlar ve o kişi ne
düşünür, ne hisseder hesaba katmadan yürüyorlar. Her şeyiyle yanlış bir tutum.
*Herkes herkese aşık olabilir. Kimleri için ihtimal daha
azdır kimileri için daha çok. Bunun önüne geçebilecek pek bir şey yok. Hele
hele evli olmanın bunun bir engelleyici garantörü olduğu düşünülüyorsa bence
yanlış.
*Bence 25 yaşına gelmeden önce, çok da düşünmeyip, armudun
sapı üzümün çöpü demeden bir sürü şey yaşanmalı. Bunun için çaba sarf edilmeli.
Aranılmalı bol bol. Fakat bakıyorum 19 yaşındakiler o ultra-mükemmel insanın
peşine düşmüşler.
*Aşklar apar topar da başlayabilir, bir süreç sonunda da
ortaya çıkabilir. Herhangi birisine bakıp diğeri yanlış diyemeyiz.
*Aşık olmayan herkes aranır bana göre. Kimisi düşük
yoğunluklu kimisi yüksek. Herkes kendisi için uygun olan biri için alarm
halindedir veya algıları açıktır diyelim. Ultra-mükemmel kişinin geldiğini
görseler zıplarlar.
*Aşıklar her şeyi beraber yapmak zorunda değildirler. Bu,
zamanla bıktırıcı olur. İnsanların kendilerini bir hapishanede hissetmemeleri
gerekir.
*Mantık…Mantıkla aşk yan yana olmaz diye düşünmüyorum.
Dediğim gibi aşkta dogma yoktur, hiç yoktur. Hayatta hiçbir şeyde yoktur.
Hayat, toplum, insan, tarih, evrim karmaşık şeylerdir.
*Sınıflı toplumun insanları büyük oranda mutsuz, tatminsiz
ve kompleksli bireylerden oluşur. Bir sürü şey tarafından kuşatılmış
insanlarız.
*Bütün insanlar dedikodu yapmayı severler. En favori
dedikodu malzemesi aşktır.
*Erkekler gerçekten öküzler. İncelikten yoksun, ayrıntıyı
göremeyen, düz düşünen canlılar. Kadınlar böyle değiller.
*Kadınların işini özel mülkiyet bitirdi. Ekonomik
faaliyetler erkeklere büyük avantajlar sağladı, onlar da bunları çok güzel
değerlendirdiler. Kendilerinin hakim olduğu bir dünya yarattılar, kadınlar çok
çeşitli aygıtlarla baskı altına aldılar.
*İnsanlar müthiş bir merak duygusuna sahip bir şekilde
evrimleşmişlerdir. Bu yüzden Doğu Afrika’dan çıkıp, Sibirya’yı aşıp oradan
Güney Amerika’ya falan ulaşmışlardır. Günümüzde insanların çoğu, fiziksel
yorgunluk ve zihinsel yıpranmışlık gerektiren işlerle günlerini
doldurmaktadırlar. Bir de zihinsel anlamda düşünce dünyaları saçmalıklarla
doludur. Bu faktörler merak duygusunu biraz bastırıyor ama yok edemiyor. Kapitalizmin
zombileri olarak normalden daha az merak ediyoruz. Aşkla ilgisi nedir? Her
şeyle ne kadar ilgiliyse aşkla da o kadar ilgili işte.
*Ekonomi-politiğin önemi dedik. Ekonomik sıkıntılar hiçbir
şeye benzemez. Yaşamayan bilemez. Bu tip sorunlar aşk üzerinde birincil
derecede etkileyici olabilirler.
*Sanatın da en önemli konularından birisidir aşk. Sanatın
her şey gibi ideolojik boyutu vardır. Sanatın aşkla ilgilenmesi kimsenin
çıkarını zedelemez. E, bu kadar da önemli bir şey olunca bu sonuç ortaya
çıkıyor.
*Birkaç fena aşk şarkısı önerisi: Benzemez Kimse Sana, Her
Şeyi Yak, Gülşen’i Hüsnüne Kimler Varıyor, Fikrimin İnce Gülü, Mihriban, Sen
Gelmez Oldun, Bir Ay Doğar İlk Akşamdan, İçimde Ölen Biri Var, Ben Melanet
Hırkasını Kendim Giydim, Med Cezir, Balıkesir, Sus Söyleme, Ahçik, Ayrılık,
Sarı Yazma Yakışmaz Mı Güzele, Gülümse, Ben Sana Vurgunum…
*Aşk temalı en iyi film: Eternal Sunshine of the Spotless
Mind.
*Stalking…Yani Türkçe’si
gözetlemek. Eski sevgiliye yapılır bu. Bu eski sevgili konusuna
geleceğiz. Onun ne yapıp ne yaptığı gözlem altında tutulur. Bir nevi
manyaklıktır. Stalkın ideali hiç olmayanıdır. En iyisi önündeki maçlara
bakmaktır. Ama Türkiye toplumunda aşk, meşk işleri sıkıntılı olduğu için, bence
büyük oranda çaresizlikten, alternatifsizlikten, takıntılı olmaktan kaynaklı
stalk olayı sık görülür. Şimdi İnternet, sosyal medya ve Google olduğu için bu
işler daha kolay. Sosyal medya kullanmıyorsa bile hemen hemen her insanla
ilgili Google’a bir şeyler giriyor belli aralıklarla. Manyaklık mı dediniz?
2002 yılında bir seçim oldu, biliyorsunuz. O zaman sosyal medya yoktu, Google
bu kadar iyi değildi. İzini kaybettiğim eski aşkımın yaşadığını tahmin ettiğim
ilçedeki bütün muhtarlıklardaki askıları taramıştım. Bulamamıştım. Gerçi sonra
o bana telefon etmişti ama hiçbir şey olmamıştı.
*Eski sevgili mevzusundan çok bahsettik. Eski sevgililerin
arkadaş olamayacağına, buna gerek de olmadığına inanıyorum ben. Ayrılmış veya
ayrılmak zorunda kalmış kişiler; karşılıklı emek vererek, bir şeyleri
zorlayarak tekrar beraber olabilirler. Buna itirazım yok ama bitmiş, gitmiş
şeyleri dönüp dönüp, dönem dönem zorlamak bence alternatifsizliğin, aradığını
bulamamış olmanın, hayal kırıklığına uğramış olmanın belirtisidir. Zamanında
yoğun bir duygusal hissiyat yaşamış biriyle nasıl da oturup havadan sudan
konuşabilirsiniz? Yeni birisi varsa zaten bu imkansız oluyor. Kafalar fena
halde karışıyor. Yeni birinin var olmasından kasıt o yeni kişiye aşık olmaktır
bu arada. Eğer proje bazlı biriyle beraberseniz pek kafanız karışmaz.
*”Kızlar piç erkek sever” Bu konuda Ekşi Sözlük’te başlık
bile var çünkü böyle olduğu düşünülüyor. Bence işin doğrusu kızlar veya
erkekler, herkes renkli insan sever. İnsanlar büyük oranda alengirli işleri
severler. Toplum ve toplumsallık da renkli olmadığı için, yavan ve sıkıcı
olduğu için; renkli insanlara çamur atılıyor. Erkekler söz konusu olduğundaysa,
renkli olmak otomatikman ilgiyi getiriyor ve toplumsallık erkeğe birçok
avantaj, kredi sunduğu için erkek de bu durumun etinden, sütünden, yününden
faydalanıyor.
*Tıpkı futbol gibi ilişkilerde de “haticeye değil neticeye”
bakılır. Türkiye için o netice evlenmektir. Evlenilirse geçmişte yaşanılan her
şey, ilişkinin başlama şekli, geçtiği süreçler, atlattığı badireler falan hepsi
hikaye olur.
*Kadınlarla erkekler arkadaş olabilirler mi? Nasıl bir soru
bu şimdi? Normalde herkesin düşünmeden elbette demesi lazım ama böyle bir soru
sorulduğuna göre demek ki herkes gibi düşünülmüyor. Abartılı bir Facebook
iletisinde “arkadaş olunamayacağını” düşündüğümü belirtmiştim. Adı üstünde
abartıydı ama herkes gibi de düşünmüyorum. Sadece bir taraf da olsa, çok kısa
bir süreliğine de olsa bir taraf bir kurgu yapıyor demiştim. Peki bir oran
verelim: %10…Veya vazgeçtim %5…Bir kadınla bir erkek arkadaşlık işine
giriyorlarsa, böyle kurguların yapılmayacağı durum %5’tir bana göre.
*Kadınlara ufak birkaç eleştiri: İki gram adıp atıp, prenses
muamelesi görmek istiyorlar. Bunun sebebi de toplumsallığın onlara atfettiği
“değer”. Yani madem ben elde edilecek, fet edilecek bir olguyum, buna ulaşma
ihtimali olan kişi tırmalasın diye bakıyorlar. Hem kadına eleştiri var hem
toplumsallığa. Veya vazgeçtim, kadına yapılan eleştiriyi geri aldım. İlgi sevmek
konusunda da bir şeyler söyleyecektim ama şimdi düşündüm de iyice bir düşünmem
lazım bu konu üzerinde.
*Erkeklere ufak birkaç eleştiri: Allah belamızı versin. Hiç
demokratik değiliz.
*Kadınların da erkeklerin de oldukça benzer davranışları
var. Son zamanlarda yaptığım anketlerde özellikler kadınların, önemli konularda
farklı şeyler söylediğini fark ediyorum. Aynı yere geliyoruz, her birey
farklıdır. Bireylerin diğer bireylerle yaşadıkları süreçler de farklıdır.
Dolayısıyla klişe, ilke, matematik yok. Gün gelir hepsi dağılır. On üç sene
geçti ve dağılmadı, beni arayıp “hani, dağılmıyo?” demeyin ama. Dağılmayabilir
de.
*Bu yazıyı bir ay önce yazdım.
*Yorum yapabilirsiniz ama ben cevap yazmayacağım.