Bütün direnişler sahipleri ve insanlık için çok değerlidir.
Direnişler içerisinde bir sıralama yapmak doğru değil ancak İkinci Dünya Savaşı
esnasında Sovyet insanının yaptığı Stalingrad Direnişi özel bir hayranlığı hak
ediyor. Gelmiş geçmiş en kanlı muharebe olarak anılan Stalingrad kuşatması
altında SSCB iki milyon yurttaşını yitirdi. Sokak sokak, bina bina, oda oda
direnildi ve şehir verilmedi. Sonra da kadınlı erkekli Kızıl Ordu, Hitler
faşizminin götünü kesti.
Kobane Direnişi’ni Stalingrad Direnişi’ne benzeten keps’ler
çıktı son bir haftada. Siyasal içerik farklı olsa da bu iyi bir şey. Stalingrad
Direnişi’nin direnenlere ilham vermesine kim ne diyebilir?
Stalingrad Direnişi başkalarına da ilham vermeye devam
ediyor.
Geçtiğimiz sene Rusya’da “Stalingrad” adlı bir film çekildi.
Rusya’da Stalingrad ismiyle bir filmin çekilmesini üzerinde düşünülmeye değer
buldum ve filmi izledim.
Aslında bu, Stalingrad ismiyle çekilen üçüncü film. İlki
1989 yılında Sovyetler Birliği’nde çekildi. Bu filmle ilgili hiçbir şeye
ulaşamıyorum. Sovyetler Birliği’nin çektiği son 2. Dünya Savaşı filmi. Bu filmi
bana bulana organik domates ısmarlarım.
İkinci olarak 1993 yılında Almanların 20 milyon mark gibi o
dönem için oldukça fazla diyebileceğimiz bir bütçeyle çektikleri film var. Bu
filmle ilgili bir yazı yazmıştım:
2013 tarihli Rusya yapımı film için de epeyce para
harcanmış. 30 milyon dolarla Rusya tarihinin en pahalı filmi olarak lanse
ediliyor. 1966 tarihli “Savaş ve Barış”ın günümüze uyarlanmış maliyeti 67
milyon dolar. Kapitalist Rusya’nın en pahalı filmi olduğu kesin ama bütün Rusya
tarihi için aynı şeyi söyleyemeyiz.
Ayrıca dünyada Amerika dışında çekilen ilk IMAX formatlı
film. IMAX yani bir apartmanın duvarına yansıtılarak izlenebilen yüksek
kaliteli görüntü formatı. Bir Batman filmini böyle izlemiştim. Tabi ki
benzersiz bir deneyim ama sinema/sanat olayını abartan bir şey bana göre.
Filmden bahsetsek mi? Rusya’nın böyle bir şey yapmasıyla
daha fazla ilgileniyorum ama kısaca bahsedelim. Stalingrad savunması esnasında
meşhur bir Pavlov’un Evi destanı vardır. Çavuş Pavlov ve ekibi bir binayı
tutmuşlar ve Kızıl Ordu gelene kadar inanılmaz bir şekilde binayı faşistlere
teslim etmemişler. Bu bina hala Stalingrad’da (Volgograd) muhafaza edilmektedir
ve ziyarete açıktır. Üç sene içerisinde oraya gidebilmek için her şeyi
yapacağım.
Film bu hikâyeden esinlenmiş. Rus ekibi bu binayı koruyor.
Binada bir de kadın var. Ekibin hemen hemen hepsi kadına karşı duygusal bağ
oluşturmuş durumda. Yan hikâye de bir Nazi subayıyla yerel bir kadının
arasındaki aşk. Muhtemelendir ki “film” olması için araya sıkıştırılmış bir şey.
Kızıl Ordu kahramanca direniyor ve olaylar gelişiyor.
Film böyle. Tarafı net ama çok iyi bir film değil bence.
Gençlere toplu gösterimi yapılabilir ama.
Benim asıl ilgilendiğim mesele dediğim gibi Rusya’nın neden
bu filmi çekme ihtiyacı duyduğu. Çünkü çok belli ki Rusya’nın günümüzdeki
siyasi ihtiyaçlarına yönelik sipariş üzerine çekilmiş bir film.
Günümüzde Rusya nasıl bir ülkedir? Kapitalist bir ülkedir
her şeyden önce. Bunu başa yazalım. Fakat SSCB dağıldığından beri ilk defa eski
siyasi etkinliğine yakın çıkışlar yapmaya başlamıştır. Karşısındaki NATO’ya
karşı yumruğunu masaya vurabilmektedir zaman zaman. Dünyada en fazla askeri
harcamayı ABD yapar. 750 milyar dolar. İkinci sırada 150 milyarla Rusya
gelmektedir. NATO Rusya ile sıcak temasa girmekten kaçınmaktadır.
Kapitalist Rusya’da sosyalizme olan özlem ile milliyetçilik
beraber yürümektedir. Hatta sosyalizme olan özlemde bile milliyetçi refleksler
vardır. Ne de olsa bir süper güçtü SSCB. Rusya’nın sömürücü egemen sınıfları
milliyetçiliğe hayati derecede ihtiyaç duydukları için sosyalizmin
kazanımlarını, kahramanlıklarını adice kullanmaktadırlar. Bu filme böyle
yaklaşmak gerekir.
Volgograd kenti meclisi yılda altı önemli tarihte Stalingrad
ismini kullanma kararı almıştır geçtiğimiz sene. Stalin heykelleri de azar azar
da olsa görülmeye başlanmıştır çeşitli mekânlarda. Her sene Zafer Günü
etkinliklerine ve her önemli toplumsal olaya Stalin posteri ve orak çekiçli
bayraklarla katılanları saymıyorum bile.
Yani tarihten kazımak için ellerinden geleni yaptıkları Stalin
yakalarını bir türlü bırakmıyor. Stalin demek sosyalizm demektir. İşçi sınıfı
devletine vermemek için 26 milyon büyük baş hayvanı telef eden, tüm ülkeyi
besleyebilecek kadar olan buğdayı yakan sömürücü köylü sınıfları çalışma
kampına göndermektir Stalin. Onlar da madem kurtulamıyoruz bari kendi siyasi
emellerimiz için kullanalım diyorlar. Bunu bilmek lazım. Filmde sosyalizm
kelimesi hiç geçmiyor. Lenin, Stalin ve SSCB kelimeleri de bir kez geçiyor.
Oradakiler ne için savaşıyorlardı, söylenmiyor.
Yine de akıllı bir insan sosyalizmin sembollerinin,
kahramanlıklarının Rusya’da kullanılmasıyla kavga etmemeli. Tıpkı Rusya’nın
emperyal niyetlerle de olsa NATO’nun planlarını boşa çıkarmasıyla etmemesi
gerektiği gibi.
Rusya’yı ve oradaki sosyalizm birikimini küçümsememeli. Ona
bel bağlanmamalı ama olabilecekler üzerine de iyice düşünmeli. Rusya’daki
egemenler bir gün “ha siktir, yine mi?” diyebilirler. Hayalci de karamsar da
olmamak lazım. Nüfusun (150 milyon) çoğunluğunun Sovyet deneyimine olumlu
baktığı bir ülkeden söz ediyoruz.
Böyle bir film işte….
Not: Stalin 50 milyon kişiyi öldürdü / Hımm, ok bye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder